Yazar: AltÜst Dergi

Aslıhan Niksarlı Empatiyi kendi tecrübelerimizle açıklamaya kalktığımızda, kendimizi karşımızdakinin yerine koyup olayları onların gözüyle anlamaya çalışmak olarak ifade edebiliriz. Ama empatiyi bu kadar basite indirgemek mümkün değildir, altında daha birçok öğe yatmaktadır. Empatiyi daha derinden incelersek karşımıza Almanca “einfuhlung” ve Eski Yunanca “empathera” terimleri çıkar. İlk defa Alman filozof Rudolf Lotze tarafından bir eserinde kullanmasıyla hayatımıza giren “einfuhlung” kelimesi, dilimizde “bir” anlamına gelen “ein” ve hissetmek anlamına gelen “fühlen” fiilinden türeyen “fuhlung” kelimelerinden oluşur. Bu iki kelimenin yan yana gelmesiyle oluşan “einfuhlung”, bir insanın kendisini karşısındaki kişiyle ya da nesneyle bir hissetmesi anlamına gelmektedir. Eski Yunancadaki “empatheia” kelimesi ise, “en-pathos”…

Read More

Hasan Pehlivan Yalçın Armağan, İstanbul Şehir Üniversitesi’nde ortak dersler dalında “Türkçe Eleştirel Okuma ve Yazma” dersini sürdürüyor. Pozisyonu gereği edebiyatın içinde olması, genç nesillerin bu konuda nasıl bir tavır aldıklarına yakından tanık olması ve belki de eserlerin niteliği ve gençlerin tercihleri üzerinde daha fazla bilgi edinebilmek adına kendisiyle Hasan Pehlivan bir söyleşi yaptı. Hasan Pehlivan: Osmanlı’nın son dönemleri ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında yetişen edebiyatçılarımızın pek çoğunun ilk mesleği yazarlık değildi. Örneğin Yakup Kadri milletvekiliydi, Orhan Kemal ise işçilik, hamallık, bulaşıkçılık bile yapmıştı. Mehmet Akif Ersoy memur, Ömer Seyfettin asker kökenliydi. Bu tarz isimler için edebiyat, yazarlık bir maddî kazanç kapısı…

Read More

Ahmet Eken Veba Yılı Günlüğü Daniel Defoe İş Bankası Kültür Yayınları, 2016 Hesiodos (MÖ 700), İşler ve Günler – Tanrıların Doğuşu adlı kitabında Pandora’nın kutusundan söz ederken, kutu açıldıktan sonra, insanların salgın hastalıklardan bir türlü kurtulamadığını ifade eder. Doğrusu, salgın hastalıkların nedeninin kutunun kapağının açılması olduğluna dair kesin bir düşüncem yok ama, salgınların insanoğlunun yakasını bir türlü bırakmadığı konusunda şairle hemfikirim. Tarihin hangi dönemine bakarsak bakalım, yeryüzünün bir köşesi salgın hastalık sonucu perişan olmuş, daha da ötesi, belki adını henüz tarihe yazdırmış olanlarından olmasa da başka salgınlar tarafından tarumar edilmekte . Velhasıl, salgın hastalıklar başa bela. Salgın hastalık denince akla…

Read More

Ahmet Eken Her ne kadar okundukları ve dikkate alındıkları konusunda ciddi endişelerim varsa da, son yıllardaki sevindirici gelişmelerden bir tanesi tarih bilimi üzerine yapılmış çalışmaların bir bölümünün Türkçe’ye çevrilmesi oldu. Artık tarih biliminde çığır açmış bazı eserlere daha kolay ulaşabiliyoruz. Bunlardan bir tanesi de Jacques Le Goff’un kitabı. Yazar, meselesi hakkında şöyle diyor: “Tarih, tıpkı ana malzemesini oluşturan zaman gibi, ilk bakışta süreklilik arz edermiş gibi görünür. Ama aynı zamanda değişimlerden de oluşmuştur. Ve uzmanlar uzun süredir bu değişimleri belirlemek ve tanımlamak için, ilk başlarda tarihin çağları, sonra da dönemleri adı verilen bölümleri o süreklilik içinde kesip ayırmışlardır… Bana ‘dönem’…

Read More

Şenol Karakaş Referanduma gölge düşüren temel gelişme, YSK’nın sandık sayımı başlamadan bir saat önce mühürsüz oyları da geçerli sayacağını açıklayarak hukuk dışı bir karar almasının yanı sıra, bu halk oylamasının OHAL koşulları altında yapılmış olmasıydı. CHP’nin hazırladığı bir rapora göre, ‘hayır’ kampanyası yürüten en az 330 kişi gözaltına alındı, üç kişi tutuklandı, beş gazeteci ve 12 işçi işten atıldı, bir futbol hakemi açığa alındı, HDP’nin seçim şarkıları yasaklandı, mitinglerine izin verilmedi. OHAL koşullarında gerçekleşen halk oylamasında medyanın kullanımı, referandumun hangi adaletsiz koşullarda cereyan ettiğini de gösteriyor. “Evet” kampanyasının “Hayır”a göre 10 kat daha fazla medyada görünebildiği, 18 Mart Çanakkale şehitleri…

Read More

Fatma Akdokur Türkiye siyasî tarihi açısından 16 Nisan 2017 önemli bir değişimin günü olmuştur. Bugün yapılan 18 maddelik Anayasa değişikliğine dair referandum oylaması, her kesimin kendi imkânları veya imkânsızlıklarıyla bütün gayretini ortaya koyarak çalışmalar yapması neticesinde, teklif sahiplerince “ilk defa sivil bir Anayasal düzenleme” yapılabileceği iddiasının gerçekleşmesi açısından önemliydi. Düzenlemenin sahibi AK Parti ve MHP’nin “milliyetçi-devletçi” ve aynı zamanda oldukça sert ve “mahkûm edici” diline eşlik eden bütün “devlet imkânlarının” yanı sıra, hakkaniyetli olmayan bir medyada görünürlük ve paylaşım sorunuyla muallel olsa da sonuç, Türkiye toplumunun yüzde 87’lik bir katılımıyla yüzde 51,41’e  yüzde 48,59 oranla “Anayasa değişikliğinin kabulü” yönünde tecelli…

Read More

Roni Margulies Öyle bir el çabukluğu marifet ile karşılaştık ki, anayasa filan tartışmadık. Toplum olarak, sadece başkanlık tartıştık. Hatta başkanlığı bile değil, sadece Tayyip Erdoğan’ın başkanlığını tartıştık. Oysa, daha birkaç sene önce, yeni ve farklı bir anayasa ihtiyacı yaygın bir kabul görüyordu. AKP üye ve kurmayları ve hatta Tayyip Erdoğan da bu kabulü paylaşıyor ve hatta sık sık gündeme getiriyordu. Değişmesi gerektiği en açık olan kısımların başında ünlü “ilk dört madde” geliyordu (ve geliyor). Hani “değiştirilmesi teklif edilemez” olan dört madde. Bunları herkesin bildiği varsayılır hep, ama ben yine de hatırlatayım: “Madde 1.– Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir. Madde 2.– Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru,…

Read More

Özdeş Özbay Neoliberalizm deyince herkesin aklına birkaç ortak özellik gelir: Sermayenin çıkarları doğrultusunda sosyal devletin tasfiye edilmesi, emek örgütlerine saldırılması, emeğin güvencesizleştirilmesi, ücretlerin düşürülmesi ve kamu kuruluşlarının özelleştirilmesi. Türkiye’de neoliberal politikalar, 1980 yılında, 12 Eylül darbesiyle birlikte uygulama alanı bulabildi. Fakat Batı’daki gibi bir sosyal devlet olmayan Türkiye’de bu politikaların üç önemli farkı vardı. Sanayileşme ve küresel kapitalizme entegrasyon Farkların ilki, Batı’da neoliberalizm sanayisizleşme olgusu ile birlikte tartışılırken, Türkiye’de sanayileşme ile birlikte hizmetler sektörünün de yükseldiği bir süreç olarak yaşanmış olmasıdır. Türkiye 1980 öncesinde sanayinin birkaç şehirde kümelendiği ancak üretimin büyük kısmının hâlâ tarım sektörüne ait olduğu bir ülkeydi. Kent…

Read More

Mahmut Mutman Başı örtülü, temizlikçi elbiseli, orta yaşlı iki kadın. Bir pencereye asılı gibi duran bayrağı ucundan kaldırmış, sokağa bakıyorlar. Belli ki bir gösteri oluyor. Fotoğrafçı o anda basmış deklanşöre. Bayrağı tutan heyecanla sokağa bakarken, öteki de kaşları çatık, endişeli bir bakış fırlatıyor kameraya… “Tüh, çekildik!” Belki de bir saniye sonra yanındakine “Kız, çekil! Fotoğraf çekiyorlar!” diyecek… Onların birinci yaşama ilkesi bu: Kenara çekilme, görülmeme. Hayat bu komutla idare ediliyor. Görülme, bir kenara iliş. Görülme, örtün. Fotoğraf, BBC Türkçe’nin hazırladığı kapsamlı bir haberden. Haber, önemli istatistik tablolar ve Mimar Sinan Üniversitesi’nden Neşe Özgen ve SETA’dan Nihal Tuğsuz ile yapılmış mülakatlardan…

Read More

Ülkü Doğanay Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde (İlef) bir grup kadın akademisyen, 2007 yılının Ocak ayında, Rakel Dink’in katledilen sevgili eşinin cenaze töreninde yaptığı konuşmasındaki “bir bebekten katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılmaz kardeşlerim” sözlerini dinlerken Hrant’ın katline giden yolda medyanın sorumluluğunu göz önüne sermek için “bir şeyler” yapmamız gerektiğini konuşuyorduk. Zira, o günlerde yetkili ağızlardan sıkça duyduğumuz gibi basitçe “milliyetçi duygularla harekete geçen bir gencin bir anlık eylemi” olmaktan çok daha öteydi bu cinayet. Hrant Dink, Agos’un genel yayın yönetmeni ve kamuoyunu 1915’te yaşananlarla yüzleşmeye çağıran bir Ermeni aydındı. Agos’ta 2004’te yayınlanan ve Sabiha Gökçen’in Atatürk’ün evlat edindiği bir…

Read More