Yazar: AltÜst Dergi

Mart ayında kitapçı raflarında yerini alan Rum Olmak, Rum Kalmak adlı kitap, günümüz İstanbul’u, İmroz’u (Gökçeada) ve Atina’sında Rum olarak yaşamayı anlama çabasının bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Samim  Akgönül, Ceren Sözer, Yorgos Katsanos, Birol Caymaz, Duygu Çanakçı, Süheyla Yıldız, Hasan Münüsoğlu, Elçin Macar, Umur Yedikardeş ve Hakan Yücel tarafından kaleme alınmış makalelerden oluşan kitap, “1964 Sürgünü ve Etkileri”, “Günümüz İstanbul’unda ve Atina’sında Rumluk” ve “Geriye Kalanlar” adı verilmiş üç bölümden oluşmakta. Kitabı derleyen Galatasaray Üniversitesi öğretim üyesi Hakan Yücel ile kitabın ortaya çıkışını, Türkiye’nin gayrimüslim kimliklerini ve en çok da Türkiye’de Rum olmak kaygısından Atina’da Rum kalmak kaygısına düşen…

Read More

Türkiye 2017 Nisan ayı itibariyle dokuz aydır OHAL altında yaşıyor. Bu durumun en azından Temmuz ayı sonuna kadar bu şekilde devam edeceği kesin, sonrasını ise şimdilik bilmiyoruz. Kimimiz bu OHAL koşullarından doğrudan etkilendik, kimimiz çevremizdeki insanların başına gelenlere tanık olduk. Genel olarak OHAL’i hak ihlalleri yönüyle duyduk, yaşadık. Biz de, 1990 yılından bu yana temel hak ve özgürlükler, barış, demokrasi, çoğulculuk alanlarında çalışmalar yapan Yurttaşlık Derneği (eski adıyla Helsinki Yurttaşlar Derneği) Eş-Direktörü Emel Kurma ile yaptığımız bu söyleşiyle bir yandan bu dokuz ayın özellikle hak ihalalleri açısından fotoğrafını çekmeye çalıştık, bir yandan da neler yapıldı, daha neler yapılması gerekir, neyi…

Read More

Ozan Tekin Egemen sınıflar açısından işleri eskisi gibi yürütmenin imkânsızlaştığı, olağan dışı seçeneklerin sık sık ivme kazandığı bir dünyada yaşıyoruz. Amerika’da egemen sınıfın tüm karşı propagandasına rağmen Trump’ın başkan seçilmesi, İngiltere’de neredeyse bütün egemen sınıf partileri aksini savunurken referandum ile Avrupa Birliği’nden çıkma kararının alınması ve bu siyasî sonucun sağcı savunucularının avantajı ele geçirmesi, birçok yerde ırkçı popülist partilerin ivme kazanması, tüm dünyada milliyetçiliğin ve otoriterliğin yükseldiği bir duruma işaret ediyor. Benzer bir şeyi Türkiye için de söylemek mümkün. 2013’ten 2015’e kadar devam eden çözüm sürecinin yerini, hem Türkiye içinde hem de Suriye topraklarında TSK’nın dahil olduğu savaş…

Read More

Atilla Dirim Albert Hermann, o gün çok yorulmuştu. Kapıya vurulduğunda, eşi Bertha’nın getirdiği borşt çorbasını kaşıklamaya yeni başlamıştı. Kapıyı Bertha açmıştı; birileriyle konuştuğunu işitiyordu. Bertha geri döndüğünde bir tuhaf olmuştu. “İki SS geldi, seni soruyorlar.” Albert’in başından aşağı kaynar sular boşaldı. Demek o kadar korktuğu ân nihayet gelmişti. Ya da gelmemiş miydi? Başka herhangi bir şey için de gelmiş olabilirlerdi. Ne de olsa kötü bir dönemdi; belki de ürünlerin toplanmasıyla ilgili yeni düzenlemeler yapılmıştı ve onu bildirmeye gelmişlerdi. Ama bu saatte mi? Albert keten peçetesiyle ağzını silerek kapıya gitti. Pek uzun boylu sayılmazdı, saçları sarı, teni pembeydi. Besarabya’daki Alman kolonisinde…

Read More

Aydın Samur Malatya Zirve katliamı davasının sonuçlanıp yalnızca tetikçilerin ceza alması, buna karşılık perde arkasındakilere hiç dokunulmamasının üzerinden daha birkaç hafta geçmemişti ki, Milat gazetesi misyoner paranoyasını manşetten piyasaya sürdü tekrar. ”Misyoner tehlikesi” 1990’ların sonu ve 2000’lerin ilk yarısında ülkede milliyetçi bir seferberlik yaratmak ve siyasî gündemi belirlemek için kullanılan ana polemiklerden biri haline gelmişti. Konu 2001 yılında MGK’da da ele alınmış, MGK ”Türkiye’deki misyoner faaliyetlerini millî birliğimize yönelik bir tehlike” olduğunu ilan etmişti. Bundan sonra konu birçok yayın organında aynı anda ele alınmaya başlanmış ve geniş kitlelere yayılmıştı. Herkes misyonerlerin ülkede gün be gün çok sayıda Müslüman’ı Hıristiyan yapıp…

Read More

Ahmet İnsel Hrant Dink ve rahip Santoro cinayetlerinin, Zirve Yayınevi katliamının Ergenekon örgütü bağlantılı olarak, hükümeti yurtdışında itibarsızlaştırma faaliyeti amacıyla işlendiği iddialarında bir gerçeklik payı var. 2010’da İskenderun’da Katolik rahip Padovese’nin öldürülmesi de belki bunun artçı dalgasıydı. Özellikle Hrant Dink cinayeti bu açıdan önemli. Devlet Denetleme Kurulu’nun raporunda, sonuç bölümünden anlaşıldığı kadarıyla, görevi ihmalle başlayan ve yönlendirme, teşvik etme suçlarına kadar giden bir suç yelpazesi ve kamu görevlisi listesi sayılıyor. Bu listedekilerin bir kısmının Ergenekon örgütü veya ilişki ağı içinde yer aldığına inanmak zor. İsimleri Ergenekon örgütü veya ilişki ağını çökerten ekibin içinde veya onlara yakın bir çevreyle birlikte anılıyor.…

Read More

Alper Görmüş Toplumda da devlette de derin kökleri bulunan ve varlığı her zaman hissedilen misyoner-azınlık karşıtlığı, siyasal konjonktüre bağlı olarak bazı dönemlerde sertleşiyor ve kampanya biçimine bürünüyor. Hatırlayacağımız gibi, bu kampanyaların en örgütlülerinden, en sertlerinden biri de 2003-2007 arasında yaşanmıştı. Benim, o kampanyayı analiz etmek amacıyla 2011-2012’de kaleme aldığım yazılardan biri, o dönemde Ahmet İnsel’in Radikal İki’de yayımlanan bir yazısında eleştiri konusu olmuştu. Benzer bir eleştiri Aydın Samur tarafından AltÜst dergisinin elinizdeki sayısında da yayınlanıyor. Her iki yazarın eleştirileri de, benim, o kampanyanın yürütücüleriyle ve hedefleriyle ilgili olarak söylediklerim üzerinde yoğunlaşıyordu. İnsel ve Samur’a göre ben kampanyanın mimarlarının Ergenekon çevresi,…

Read More

Şenol Karakaş Seçenlerle seçilenler arasında nasıl bir ilişkinin kurgulandığı, seçimlerin ardından seçilenlerin hangi mekanizmalarla denetleneceği tartışması siyasal demokrasinin temel sorunlarından biridir. Seçtikleri delege üzerinde seçenlerin denetim düzeyi, demokrasinin düzeyini belirleyen tek değil ama ilk etkendir diyebiliriz. Seçilmiş olmanın dokunulmaz olmakla eş görüldüğü toplumların demokratik düzeyi, demokrasiyi kalkan olarak kullanan siyasî figürlerce belirleniyor demektir. Seçme-seçilme ilişkisinin seçilenin kalkan olarak kullanabileceği bir aparat haline gelmesinde, siyasetin profesyonel, halk adına ama halktan kopuk ve uzmanlık gerektiren bir süreç olarak örgütlenmesi öncelikli bir rol oynadı. Toplumsal işbölümü, toplumsal artığın korunması için örgütlenen gelişiminden bu artığın özel mülkiyete dönüştürülmesi ve korunması için örgütlenen karmaşık bir…

Read More

Esme Choonara Sokaklarda binlerce işçi, isyan eden askerler, yanan karakollar, kapıları açılan hapishaneler… Bunlar, Rus Devrimi’nin kıvılcımını çakan Şubat 1917’nin olağanüstü olaylarından sahnelerdi. Yazar ve gazeteci Arthur Ransome bu olaylar hakkında “Devrim, siyasal gelişimin durgun nehrini, en ufak bir eylemin bile doğrudan sonuçlarının olduğu bir taşkına çevirir” diye yazıyordu. 1917 yılının deprem yaratan olayları da, o yılın sonlarında belirleyici bir rol oynayacak olan Vladimir Lenin ve LeonTroçki gibi büyük Bolşevik önderleri tarafından değil, Dünya Kadınlar Günü’nde greve çıkan yüzlerce kadın tekstil işçisi tarafından başlatılmıştı. Kadın grevciler yukarıdan gelen greve gitmeme talimatlarını dinlememiş ve yakınlarındaki metal fabrikalarına temsilciler göndererek diğer işçileri…

Read More

Rahmi Morgül Sovyet Devrimi’nin yüzüncü yıldönümünde, dünyanın ilk muzaffer proleter devriminin başına daha sonra neler geldiğini anlamak için, Mıknatıs Dağı’na bakmak yeterli olabilir. Yeterli değilse de, en azından aydınlatıcı olur. Magnitogorsk (“Mıknatıs Dağı’nın yanındaki şehir” anlamında), Ural Dağları’nın en güneyinin hemen doğusunda bir sanayi şehri. İsmini, yanı başındaki Magnitnaya Dağı’ndan alır. Bu garip dağ hemen hemen bütünüyle demir cevherinden oluştuğu için yakınlarında pusulalar çalışmaz ve 1750’lerden bu yana bölgede demir madenciliği yapılmaktadır. Sovyet Devrimi’ni izleyen yıllarda, Stalinist bürokrasi işçi sınıfını iktidardan uzaklaştırır, kendi iktidarını pekiştirirken, bu karşı-devrim sürecinin sonuca ulaştığı dönem Birinci Beş Yıllık Plan (1928-1930) yıllarıdır. Artık işçi sınıfının…

Read More