Yazar: AltÜst Dergi

Damla Yur “Eşim Volkan Civelek ile yaklaşık 7 senedir evliyiz. Bu evlilikten olma 3 yaşında bir kızımız var. Eşim Volkan Civelek evliliğimizin ilk yıllarından bu yana bana sözlü ve fiili olarak şiddet uyguluyordu. Beni birçok kez darp etmiştir. Bu darp konuları ile alakalı doktora giderek tedavi oldum, bununla ilgili raporlarım mevcuttur. Eşim ile aramızda evliliğimizin başından beri yaşanan olaylara ilişkin herhangi bir yere resmî müracaatım olmadı. Bunun sebebi ise çocuğumun olması ve onun mutsuz olmasını istememem. Artık dayanamıyorum, boşanma davası için avukatıma vekalet verdim. Sabah saatlerinde eşim boşanma davası açtığımı öğrenince yukarıda adresini belirtmiş olduğum ve 1 haftadır kaldığım eve…

Read More

Gülsüm Kav Türkiye’de kadınlar, modern toplumun gereği olan şartlara uyum gösteriyor, dışarı çıkmak, eğitim almak, çalışmak, kendi hayatına karar vermek istiyor. Bu en makul talebin karşılığı ise ölüm oluyor. Kadınlar olabilecek en sağlıklı şeyi istiyor, dünyalı olmak istiyor. Karşılarında ise eski Adem. Hayatın gelişmesine erkek egemenliği ayak diriyor. Türkiye’de şu anda kadınların canları pahasına kendi hayatlarını seçme mücadelesi var. Her gün kadınların yaşam hakkının ortadan kaldırıldığı somut olaylarda, kadınların boşanmak ya da ayrılmak istediği için, kendi hayatına dair karar almak istediği için öldürüldüğünü görüyoruz. Kadınlar çalışabilmek, toplumsal hayata katılabilmek, mutlu değil ise ayrılmak, istedikleri gibi giyinebilmek, istediği kadar çocuk doğurmak…

Read More

Nil Mutluer Şu anda, 10 Ekim geceyarısı, ben bu satırları yazarken, sizler günlerce sonra bu satırları okurken bir kadın öldürülüyor! “Hadi canım!” diyenlere ‘hafifeştirilmiş’ başka bir argüman: Çok değil, bir iki saat içinde, en iyi ihtimalle en az bir kadın şiddete uğrayacak. Çok büyük bir iddia gibi. Ama değil. Ben de, sizler de artık ‘klasikleşmiş’ bu bilgiye sahibiz. Bazılarımız sansasyonel haberlerden, bazılarımızsa meseleye bir müddettir kafa yorduğundan biliyoruz gerçekleri. Abartıldığını düşünenler için artık bir anıtsayaç.org var. Sadece bu yıl, bugüne kadar Türkiye’de 162 kadın öldürülmüş. Bu sayı, kayıt altına alınabilenler. Bu kadınların birçoğu yakinen tanıdıkları erkekler tarafından öldürülüyor. Bu erkeklerin…

Read More

Tamar Nalcı – Emre Can Dağlıoğlu Birkaç yıl öncesine kadar Taksim Gezi Parkı’nda karşımıza mezartaşları çıkıyordu. Bugün Gezi Parkı’nın Askerî Müze’nin, TRT İstanbul Radyosu binasının, Hilton ve Divan otellerinin olduğu bu alan, eskiden bir Ermeni mezarlığıydı. Surp Agop Mezarlığı’nın tarihçesine bakıp köklü bir geçmişin nasıl bir adaletsizliğe kurban gittiğini hatırlamak gerekiyor. Mezarlığın tarihçesi Surp Agop Mezarlığı’nın tarihi, 1560’ta İstanbul’da yaşanan büyük veba salgınıyla başlar. Ermeni cemaati, salgında ölenleri o zamanlar şehir dışı sayılan Elmadağ’da, bugün Surp Agop Hastanesi’nin bulunduğu alanın karşısındaki Surp Agop Mezarlığı’na gömmeye başlar. Vanlı Margos Natanyan’ın 1929’da kaleme aldığı mektuba göre, mezarlığın üzerinde bulunduğu topraklar Kanuni Sultan…

Read More

Tayfun Gürkaş Aşağıda okuyacağınız yazı dokuz yıl önce yazılmış bir yüksek lisans tezinden üretildi. Tezin amacı Türkiye’de kamusal alan denince akla neden parkların geldiği ile ilgiliydi. Kamusal alan, çatışmanın mekânı olması gerekirken nasıl oluyordu da bu coğrafyada çatışmadan uzak bir sakinlik, dinginlik alanı oluyordu. Ana iddiam görünürlük meselesi idi. Ama bu görünürlükten kastettiğim mekânın üreticileri/kullanıcılarının daha fazla özgürlük talebi değil aksine, sıkı disipline edilmiş bir mekânda görevlerini doğru şekilde yerine getirmeleri ve bu sayede karşı tarafın gözünde onaylanmalarıydı. Gezi’nin yapımında yaklaşık 70 yıl sonra belki de ilk defa kullanıcılar parkı kamusal alana çevirdiler. Bunu kendilerini onaylatma isteği ile değil bizatihi…

Read More

Eli Haligua 15 Haziran günü  bir kez daha aşırı yoğun polis şiddetine mağruz kalan kitle, demokrasi dershanesi haline gelen Gezi Parkı’ndan kazınımlarını da yanına almış bir şekilde kovuldu. Ancak tüm parkların bizim olduğunu bir kez daha haykırarak tüm mahalleliler olarak parklarımızda, meydanlarımızda toplanarak bu kazanımlarımızı arttırmaya, tanışmaya, beraber mücadele pratiklerini geliştirmeye devam ettik. En azından çabaladık, çabalıyoruz… Forumlarda ‘beş benzemez’ bir arada özgürlük, insan hakları, yaşadığı yerde söz söyleme hakkı gibi çok asgari; ama bir o kadar da gerekli meseleler için toplanıyor. Forumlarda herkes mutlaka çok ilginç anekdotlar dinlemiş, karşısındakinin ‘o kadar da kötü’ olmadığını bir şekilde hissetmiştir. Zaten Gezi…

Read More

Özdeş Özbay Abbasağa Parkı, Gezi direnişi parklara çekildikten sonra gerçekleştirilen en kalabalık ve popüler forum toplantılarına ev sahipliği yaptı. Beşiktaş’taki bu büyük parkın fiziksel koşulları bu durumun önemli nedenlerinden biriydi. Yüzlerce kişinin oturabileceği bir açık hava sahnesinin yanı sıra, parka gelenlerin oturup sohbet edebilmesi için tasarlanmış çok sayıda sohbet alanı ve banklar vardı. Sahne tarafında ana forum yapılırken, bu sohbet alanlarında yirmiye yakın çalışma grubu toplanabiliyordu. Abbasağa’nın popüler olmasının bir nedeni de elbette Çarşı grubu. Çarşı, parka gelenlere ev sahipliği yaptı, forumun moderatörlüğü ve teknik ihtiyaçlar Çarşı’nın desteğiyle sağlandı. Tabii CHP’li Beşiktaş Belediyesi’nin de foruma sıcak bakması ihtiyaç duyulan teknik…

Read More

Anıl Yüksel Muazzam bir kitlesel hareketle kazanılan Gezi Parkı’nda tarifi güç bir birarada yaşam örneği vardı. Bu yepyeni heyecan kuvvetli bir dayanışmayı da beraberinde getirdi. Ta ki, 15 Haziran günü, sayısız gaz bombası ve TOMA’larla saldırıya geçen polis parkı alana kadar. Direnişin sembol mekânı polisin eline geçse de, kitle yeni semboller yaratmaya hazır durumdaydı. Gezi Parkı’ndan edindikleri tecrübelerle insanlar yeni ve daha yerel parkları gözlerine kestirdi. Heyecan hâlâ doruk noktasındayken yerellerde etkili olmanın önemli bir adımıydı park forumları. Yoğurtçu Parkı forumu da kısa zamanda simge haline geldi. İşleyişinden bahsetmek gerekirse, akşam 9’da başlayıp üç saate yakın insanların kendilerini ifade ettiği,…

Read More

Selen Gülün Gezi Parkı hakkındaki planlardan duyduğum rahatsızlık sebebiyle en başından beri Taksim Gezi Parkı Derneği’nin duyurularını takip ediyordum. Olaylar başlamadan önce, Beşiktaş İskelesi’nin satıldığını öğrendiğim için canım sıkkındı. Küçüklüğümden beri benim için sembolik olan yerlerin satılması ve anılarımızın, şehir yaşam kültürümüzün yok edilmesi üzerine kurulu politikalar sebebiyle hassastım. 27 Mayıs gecesi sakince evimde kitap okuyordum. Fakat bu sakinlik uzun sürmedi. Twitter bilgisayarımda açıktı, iş makineleri parka girdiği zaman yapılan çağrıları anında gördüm ve paylaşmaya başladım. O sırada duyduğum hisler aldatılmışlık, öfke, güvensizlik ve korku arasında gidip geliyordu. Kendimi Gezi’ye atabildiğim ilk andan, yani 28 Mayıs’tan itibaren, oradaydım. Koruma içgüdüsüydü…

Read More

“Komplo algısına yaslanarak konunun toplumsal ve siyasî yönlerini gömmek en büyük gaflet olur” Toplumun çeşitli kesimlerinin Gezi direnişini algılana biçimi de Gezi’nin kendisi kadar çeşitli oldu. Gezi’ye karşı alınan tutum toplumun kırılma noktalarından biri haline geldi. Sonuna kadar destekleyenler, başından sonuna kadar içinde yer alanlar olduğu gibi, katılan ama aynı zamanda eleştirenler, destekleyen ama katılmayanlar ya da hiç desteklemeyenler oldu. Muhtemelen bu çeşitlilik içinde en çok tartışılan, incelenmeye ve anlaşılmaya çalışılan İslamî kesimin tutumu ve içindeki tartışmalardı. Biz de bu tartışmaları ortopedist, omurga cerrahı ve öğretim üyesi Dr. Cihangir İslam ile konuştuk. Mazlum-Der’in kurucuları arasında yer alan, bir dönem…

Read More