Oktay Orhun Avusturya’da Kurtuluş için Devrimci Komünist Birlik (RKOB) sözcüsü 20 yaşındaki Johannes Wiener, Filistin’e yapılan son saldırıyı protesto etmek için yürütülen kampanya dahilinde yaptığı bir konuşmadan dolayı Anayasayı Koruma ve Anti-Terörizm Federal Bürosu tarafından “isyana teşvik” ile suçlandı ve iki yıl hapis cezasına mahkûm edilmek isteniyor. İsrail-Filistin ihtilafını bir kenara koyarak düşünelim: Kendini en azından alışılagelen (kuşkusuz ideolojik) söyleminde, ifade özgürlüğünün merkezine yerleştirmiş Avrupa Birliği’nin bir üyesinin bu anti-demokratik edimini şaşırtıcı bulmalı mıyız? Yoksa Avrupa’da demokrasi artık iyiden iyiye taşınamaz bir maliyeti de beraberinde mi getiriyor?
Yazar: Lewoxx
İbrahim Sediyani İslamcı Türk yazarlar, İslamcı Kürtler’e yönelik, bazı tutum ve davranışlarının hatalı olduğunu, içinde bulundukları nahoş durumdan bir an önce kurtulmaları gerektiğini hatırlatıp onları İslamî ilkelere uygun davranmaya ve ilkeli olmaya çağırırsa, bunun ismi ne olur? “Müslüman’ın Müslüman’ı kardeşçe uyarması.” İslamcı Kürt yazarlar, İslamcı Türkler’e yönelik, bazı tutum ve davranışlarının hatalı olduğunu, içinde bulundukları nahoş durumdan bir an önce kurtulmaları gerektiğini hatırlatıp onları İslamî ilkelere uygun davranmaya ve ilkeli olmaya çağırırsa, bunun ismi ne olur? “Müslümanlar’a hakaret. Terbiyesizlik!”
Jane Hardy Yanılsamaların Şenlik Ateşi Alex Callinicos Habitus Kitap, 2012 Ağustos 2008’de Rusya komşusu Gürcistan ile savaşa girdi. Bir ay sonra Lehman Brothers bankası iflas ederek kapitalizmi krize sürükledi. Alex Callinicos’un yeni kitabını ele alan Jane Hardy bu birbiriyle ilişkisiz görünen olayların nasıl olup da küresel ekonomide köklü değişimleri işaret ettiğini araştırıyor. Yakın dönemde yaşanan ve farklı çaptaki iki olay küresel ekonomide derin değişimleri işaret etti. İlki Ağustos 2008’de Rusya ve Gürcistan arasında yaşanan kısa süreli savaştı. Bunu ikinci olay izledi: Aynı yılın Eylül ayında Lehman Brothers bankasının iflası 1930’lardaki Büyük Bunalım’dan bu yana yaşanan en büyük malî çöküşün başlangıcı…
Sinan Dervişoğlu Kısaca şunları söyleyebiliriz: Müslüman ve dinine bağlı bir emekçi, sosyalist mücadelede kesinlikle yer alabilir ve almalıdır. Dünya devrimci hareketinin tarihi, Latin Amerika’dan Yunanistan’a, Arap dünyasından Endonezya’ya kadar dindar emekçilerin sosyalist mücadele saflarını kitleleler halinde doldurduğu örneklerle doludur. Türkiye’de sosyalistler olarak bunu başaramamamızın başlıca nedeni (Marksizm’in kaba bir kavranışının yanı sıra), parçası olduğumuz moderniteyi ve modernleşmeyi, Türkiye’de Kemalizm’in modernite anlayışının etkisi altında ve onu temel kabullerini aynen benimseyerek kavramamızdır. Kemalizm’in tarih boyunca sola yaptığı baskılara şiddetle karşı çıksak dahi (ki birçok “solcu” bunu dahi yapmamaktadır), onun dine, dindarlara ve Osmanlı kültür mirasına karşı aldığı tavırları “yüzde yüz ilericilik” olarak…
Cemal Yardımcı Genel kabul gören fikirleri kurcalayın. Siyasî eğilimleri, eğitimleri, alışkanlıkları, farklı insanların ortaklaştığı yaygın kanaatleri, varsayımları, düşünce kalıplarını sorgulayın. Bunların altında sıklıkla daha derin bir hakikat bulabilirsiniz. Fikirler yaygınlaştıkça sığlaşır, hatları yumuşar, keskin kenarları törpülenir. Gevşemiş, körelmiş halleriyle fikirleri kabul ya da reddetmek yerine onları eşelemeye çalışmak daha yararlıdır. Fikrin insanlar arasında yayılmasının da esas sebebi olan çekirdeğe yaklaştıkça meseleye dair kavrayışınız artacaktır. Tersi de mümkündür. Ortak görüş, bir ortak yanılgının meyvesi olabilir. Bir faciayı unutmak, bir gerçeği görmezden gelmek ya da bir arzuyu bastırmak üzere şekillenmiş olabilir. Bu durumda da genel kabul gören fikri kurcalamak örtünün altındakileri ortaya…
Bülent Şahin Erdeğer Tunus, Mısır, Yemen, Bahreyn ve Libya’da yıllardır susturulan halkları ayağa kalkmışken Suriye’de bu süreç 15 Mart’ta başlamıştı. Esed düzeni 2004 Kürt ayaklanmasından bu yana ilk kez bu denli geniş kapsamlı bir halk hareketiyle yüzleşmek zorunda kalmıştı. Rejim hantal bürokratik yapısı sebebiyle ve hesapsız geçen iktidarından taviz vermemek için reform vaatlerini yavaştan almış, bu yavaş ve güvenilmez vaatler halk hareketinin reformculuktan devrimciliğe dönüşmesini hızlandırmıştı. Liberal, sol ve bağımsızlar muhalefeti Haziran 2000’de Beşşar Esed’in iktidara gelişiyle beraber, Suriye muhalefeti reform ve değişim istikametinde bir dizi adımlar atmış ve barışçıl şekilde değişimin nasıl olacağı üzerine geniş katılımlı forumlar düzenlemeye başlamıştı.…
Zekiye Sarıkartal Modern zamanların başından beri kültür, ona sahip olanın sosyal statüsünü yükselten bir prestij nesnesi olarak tanımlanageldi; bu nedenle sanat, yaratıcı edimin özgürce ifade edildiği müstakil bir alan olarak yüzyıllar boyunca egemen sınıflar tarafından himaye edildi. On dokuzuncu yüzyılda, serbest zamanı olan burjuvazi tarafından bir keyif ayrıcalığı olarak satın alındı. Sanatçı yaratıcılığının özgürlüğe duyduğu gereksinimi, toplumsal alışkanlıkların sınırlarını zorlayarak korumaya çalışsa da, son karar her zaman üretime ödeme yapanda oldu. Sanatın kendi kurumsallaşmasına karşı başlattığı muhalefet, hep sanatı hayatla bağlamak adınadır. Yüz yıl önce Dada sanatçılarının başlattığı ‘karşı sanat’ olgusu, burjuva sınıfını ayakta tutan ideolojilere, ahlakî, sanatsal ve felsefî…
Nihat Kentel Dünya’da daralan temiz hava ve su kaynaklarına erişmenin maliyeti, toplam nüfusa oranı gittikçe azalan bir insan gurubu tarafından karşılanabiliyor. Büyük çoğunluk biyolojik varlığı için gereken kaynaklardan yoksun alanlarda yaşamak zorunda kalıyor. Kapitalist pazarlar, çevreyi ve insanları tüketiyor, dışlayarak gelişiyor, derinleşiyor. 2007-2008 dünya gıda krizi sürecinde dünya pazarlarının, yüksek tarım ürünleri fiyatları üzerinden, bir milyarı geçen açlar ordusuna rağmen nasıl çılgınca sermaye biriktirebildiğine tanık olduk. Pazar değeri, bu pazara doğrudan ya da dolaylı olarak müdahil olan aktörlerin artı değer yaratma kapasitesi farklı olan ürünler arasında yaptıkları tercihleri tarafından belirlenir. Örneğin dünyadaki açlık sorununa karşın, tarım arazilerinin çok büyük bir…
Edhem Eldem Epeyce bir müddettir bir Osmanlıcılık akımının etrafı sardığı göze çarpıyor. Buna “Osmanlıcılık” demenin ne kadar doğru olduğu tartışılır, zira bu terim daha çok Tanzimat döneminde (ve kısmen de sonrasında) siyasî olarak bir Osmanlı ulusu oluşturmayı amaçlayan ideoloji ve siyasete daha çok yakışmaktadır. Ne var ki, Osmanlı İmparatorluğu’nu özlemle anan, siyasî ve toplumsal bir model olabileceğini iddia eden, ya da en basitinden bu kayıp döneme öykünen bir tavır ve davranışı tarif etmek için başka bir ifade bulmak da zor. Zaten iş Osmanlıcılık demekle de bitmiyor. Bu genel başlık altında aklı başında herhangi bir tarihçinin tüylerini diken diken edecek nitelikte…
Cengiz Alğan İkinci Kuvayı Milliyeciliğimiz Dr. Hikmet Kıvılcımlı Tarihsel Maddecilik Yayınları, 1965 Türkiye solunun kahir ekseriyetinin politikaları askere endekslidir. Bunun herhalde en önemli nedeni Batı literatüründe ‘Türk-Yunan Savaşı’, Yunan kaynaklarında ‘Küçük Asya Felaketi’, bizde ise ‘Kurtuluş Savaşı’ veya ‘İstiklal Savaşı’ olarak adlandırılan, 1919-22 yılları arasındaki savaşın ‘anti emperyalist’ olarak nitelenmesidir. Mustafa Kemal’in 19 Mayıs 1919’da ‘Samsun’da bir güneş gibi’ doğmasıyla başlayan ve 9 Eylül 1922’de ‘Yunan’ı İzmir’den denize dökmesiyle’ nihayete eren muzaffer savaşı takiben Cumhuriyet’i ordunun kurmuş olması, soldaki ‘anti emperyalist ordu’ imajının ve askere olan derin bağlılığın kökenlerinde yatıyor. Türkiye solu, ‘yedi düvele karşı zafer kazanan şanlı orduya’…