Facebook Twitter Instagram
    Trending
    • Ulusalcılar kimlerdir ve “Yetmez ama evet”çilere karşı nasıl mücadele ederler?
    • #HEPİMİZGÖÇMENİZ Twitter’da
    • Bizans’ın Son Günleri
    • Haçlıların Bizans’a Çektirdikleri
    • Sebastiao Salgado: “Gözler çok şey anlatır”
    • Beyazlar Cazı Öldürmeye Çalıştı Müzik Kazandı
    • Käthe Kollwitz Kadınlar, anneler ve mücadele
    • Susamam
    Twitter Facebook
    Altüst Dergisi
    • Ana Sayfa
    • Satış Noktaları
      • İstanbul Satış Noktaları
      • Ankara Satış Noktaları
      • İzmir Satış Noktaları
      • Diğer İllerdeki Satış Noktaları
    • Abonelik
    • Yazı ve Danışma Kurulu
    • İletişim
    Altüst Dergisi
    Buradasınız:»Demokrasi mücadelesi»İki Küçük Bir Büyük Harf: chP
    Demokrasi mücadelesi

    İki Küçük Bir Büyük Harf: chP

    09 Aralık 2016Updated:09 Eylül 20175 Mins Read
    Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr Email

    Besim Dellaloğlu

     

    Anadolu’da AKP’nin güçlü olduğu kentlerden birinin CHP İl Başkanı 7 Haziran seçimlerinden önce köy köy dolaşır. Sahadaki AKP etkinliğiyle bizzat sahada mücadele etmek gereğini kabul ve tespit ederek! Daha önce hangi partiye oy verdiklerine bakmadan her köyde herkesle iletişim kurmaya çalışır.

    Bu ziyaretlerin birinde İl Başkanı bir nineyle uzun uzun muhabbet eder. CHP’nin önerilerini, seçim vaatlerini anlatır. AKP’nin yaptığı yanlışları bir bir eleştirir. Hatta o yanlışların alternatiflerini de gösterir. Nine İl Başkanı’nın söylediklerini dikkatle dinler ve neredeyse her söylenene katıldığını ifade eder. Özellikle de CHP’nin 7 Haziran seçimleri öncesi vaadlerini çok beğenir. İl Başkanı ayrılırken nineye “Artık bu seçimde bize oy verirsin, değil mi nineciğim?” der. Nine ise şöyle cevap verir: “Ben size oy veremem. Yine AKP’ye oy vereceğim. Ama siz bu söylediklerinizi söylemeye devam edin ve bizleri bunları yapacağınıza gerçekten ikna edin. Ancak o zaman ileride bizim torunlar size oy verir.”

    Cumhuriyeti kurmuş ama…

    Cumhuriyeti kuran partinin cumhuriyetin çok partili döneminde hiçbir seçimi tek başına iktidara gelebilecek şekilde kazanamamasını nasıl yorumlamalı? Cumhuriyeti kurmuş ama o cumhuriyetin yurttaşlarını uzun yıllar temsil etmeyi başaramamış bir siyasal parti nasıl mümkün olabilir? Kürtlüğün, Müslümanlığın, Aleviliğin Türkiye’de bir siyasal kimlik haline gelmesinin bu temsil edememeyle ilişkisi olduğunu görebilmek bu kadar mı zor? Bugün AKP ve HDP diye iki parti varsa, bunun ninenin rezervleriyle hiç ilgisi olmadığını söyleyebilir miyiz? Evet belki CHP’nin Alevileri temsil edebildiği bir anlamda doğrudur. Ancak bunun bir seçim mi, yoksa bir zorunluluk hissi mi olduğu tartışmaya açıktır. Çünkü Alevilerin hangi sorunu cumhuriyet tarafından çözülmüş?

    Çok geniş yurttaş kesimlerinin hiçbir öznelliğini siyaseten içselleştirememiş bir partinin adında “cumhuriyet”in yer almasının anlamı nedir? Cumhuriyeti kurmuş ama o cumhuriyetin halkını temsil edememiş bir partinin adında “halk”ın yer alması nasıl okunmalıdır? Daha önce yazdığım bir yazıda AKP’yi aKP diye yazmıştım. “Adalet” eksikliği, yokluğu bağlamında. Sanırım aynı mantıkla CHP’yi de chP diye yazmak çok abartılı olmaz.

    Örneğin cumhuriyetin toplumla meselesini en iyi tarif eden aslında başörtüsü konusudur. Başörtüsünün bir “siyasal simge” haline gelmesinden cumhuriyet politikaları sorumlu değil midir? Cumhuriyet toplumsallığını bu konuda dinamitlemiştir. Bülent Somay’ın yıllar önce belirttiği gibi, eğer cumhuriyet tüm kadınların başını açma siyaseti yerine, başını açmak isteyen kadınları bir hukukî şemsiye altında güvenceye alsaydı ve seçimi doğrudan yurttaşın inisiyatifine bıraksaydı, belki de bütün hikâyemiz başka türlü olabilirdi.

    Oysa cumhuriyet kendi toplumsal olmayan siyasetini topluma giydirmeye çalıştı. Cumhuriyetin topluma giydirmeye çalıştıklarının bir kısmının gerçekten evrensel değerler olması bile bu meseleyi çözmedi. Kıyafetlerimiz de, siyasal prosedürlerimiz de, kent planlamamız da, mimarîmiz de dekorlaştı. Bizler evimizde Hilton banyolarımızı, salon-salamanje koltuk takımlarımızı, pimapen pencerelerimizi çevremize bir dekor gibi döşedik. Misafir odalarımıza yıllar boyu kendi çoluğumuzu, çocuğumuzu sokmadık. Salondaki koltuk takımları yerine arka odadaki divanlarda, sedirlerde oturduk. Salonumuz bayramlık kıyafetlerimiz gibiydi. Koltuk takımlarımızın üzerindeki örtüyü bayramdan bayrama açtık.

    Medeniyetin siyasî yapısı

    Cumhuriyetin arkasında bir burjuvazi yoktu demek sadece basit ezberleri tekrar etmek ve iktisadî bir indirgemeciliğe teslim olmak değildir. Evet, beğensek de beğenmesek de, modern cumhuriyet bir tarihsel sınıfın, burjuvazinin ortalığa hâkim olmasının hikâyesidir. Ama bu hegemonya sadece iktisadî, politik değildir. Hatta daha çok kültüreldir. Burjuvazi dediğimiz sınıf yarattı bütün o “Batı” dediğimiz medeniyeti. Artısıyla, eksisiyle! Bütün o edebiyatı, müziği, felsefeyi, kentleri, binaları, heykelleri, resimleri, Fransız balkonlarını, salle a manger’leri. Avrupa’yı bir sınıf üretti topyekûn. Cumhuriyet ise o medeniyetin siyasî yapısıydı o kadar. Yani Batı’da cumhuriyet olduğu için toplum medenileşmemişti. Burjuvazi denen sınıf kendi medeniyetini inşa ederken modern cumhuriyeti de icat etmişti.

    Ve en önemlisi de, bizim bazen hayranlıkla, bazen kıskançlıkla, hatta bazen nefretle izlediğimiz Batı’nın evrensel, dolayısıyla vazgeçilmez sandığımız birçok özelliği aslında onlar için gayet kültüreldi ve gayet basit anlamıyla yurttaşın seçimlerine dayanıyordu. Medeniyet de, cumhuriyet de ancak bir seçime dayanıyorsa anlamlıdır. Medeniyet de, cumhuriyet de bir zorunluluk olarak yaşanıyorsa ve yaşatılıyorsa ancak ve ancak bir cehennem olabilirler.

    Bu anlamda bizim cumhuriyetimiz hukukî ve kültürel bir cumhuriyet sanki. Ama maalesef siyasal ve ekonomik bir cumhuriyet değil. Cumhuriyetin “iyi bişi” olduğu konusunda genel bir mefhuma sahibiz. Fakat onun aslında ne olduğu konusunda, onun içinin nasıl doldurulması gerektiği konusunda kafamız epeyce karışık.

    Seçeneklerin varolduğu bir rejim

    Bütün kadınların başını örttüğü bir toplum “demokratik” bir toplum olabilir. Hiçbir evinde pimapen pencere olmayan bir toplum da “çağdaş” olabilir. Çoğunluğunun namaz kıldığı bir toplum “modern”, “laik” olabilir. Önemli olan bunların birer zorunluluk olmaması, birer tercihe dayanmasıdır. Belki de ancak bu “kültürel perde” kalktığında cumhuriyetin aslında ne olduğunu hatırlayabiliriz: Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik.

    Sözünü ettiğim Anadolu ninesi için cumhuriyet, onun başına gelen, hatta maruz kaldığı bir şeydi. Bütün bu birikmiş maruziyetler aslında nine için CHP’yi, ağzıyla kuş tutsa bile, bir siyasî seçenek kılmayan şeydi. Türkiye’ye ya da daha genel anlamda modernleşme toplumlarına özgü bir “demokrasi paradoksu”ndan kolaylıkla söz edilebilir: Herhangi bir yurttaş için, siyasî yelpazede yer alan herhangi bir siyasî partinin neredeyse otomatik olarak bir seçenek olarak gözükmemesi!

    Demokrasi seçeneklerin varolduğu bir rejimin adıdır. Hatta bu seçeneklerin oldukça çeşitli olduğu bir rejimin adı. Biliyorum, Türkiye’de bu tür cümleler kuranlara “liberal” deniyor. Demokrat yokluğundan kaynaklanıyor olabilir elbette. Bu bence liberalizme yapılmış bir iltifattır! Ben ise buna “asgari demokratlık” diyorum. Demokrasi öyle ya da böyle çok geniş siyasî çizgilerin asgaride demokrat olduğu bir rejimin adıdır. Cumhuriyetin kurucu partisi “demokrat” değilse, bu ülkede demokrasiden nasıl söz edeceğiz?

    Share. Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr Email

    Related Posts

    İklim İçin Küresel Bir Hareket

    İklim Krizine Giriş

    Toplumsal Çöküş ve İklim

    Comments are closed.

    Ara…
    İnternetten Satın Al!
    • N11
    • KitapYurdu
    • Idefix
    • D&R
    • GittiGidiyor
    • Pandora
    • Kabalcı
    • Sözcü Kitabevi
    • İlkNokta
    • Eganba
    • KitapCadde
    • PuntoKitap
    • Simurg
    • Nobel Kitap
    • Sol dergi ve gazete arşivi - SolYayin.com
    Eski Sayılar
    AltÜst Dergisi Eski Sayılar
    Etiketler
    Altüst altüst dergisi içerik altüst içindekiler Anayasa Arap devrimleri Araplar Ayrımcılık Azınlıklar Barış Cinsiyetçilik Demokrasi Devlet Devrimler Din Edebiyat Ekonomi Ekonomik kriz Emperyalizm Ergenekon Ermeni sorunu Ermeni Soykırımı Irkçılık Kadın hareketi Kapitalizm Kemalizm Kitap Kriz Kültür ve sanat Kürt hareketi Lenin Marksizm Meltem Oral Milliyetçilik Modernite Roni Margulies Savaş Sosyalizm tartışmaları Soykırım Suriye Devrimi Tarih Toplumsal sorunlar TÜRKİYE SİYASETİNDEN SAHNELER Özgürlük mücadelesi İktidar İslam
    © 2025 - Altüst
    • Künye
    • İletişim

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.

    Tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en alakalı deneyimi sunmak için web sitemizde çerezler kullanıyoruz. "Kabul Et" seçeneğine tıklayarak, TÜM çerezlerin kullanımına izin vermiş olursunuz.
    AyarlarKABUL ET
    Manage consent

    Privacy Overview

    This website uses cookies to improve your experience while you navigate through the website. Out of these, the cookies that are categorized as necessary are stored on your browser as they are essential for the working of basic functionalities of the website. We also use third-party cookies that help us analyze and understand how you use this website. These cookies will be stored in your browser only with your consent. You also have the option to opt-out of these cookies. But opting out of some of these cookies may affect your browsing experience.
    Necessary
    Always Enabled
    Necessary cookies are absolutely essential for the website to function properly. This category only includes cookies that ensures basic functionalities and security features of the website. These cookies do not store any personal information.
    Non-necessary
    Any cookies that may not be particularly necessary for the website to function and is used specifically to collect user personal data via analytics, ads, other embedded contents are termed as non-necessary cookies. It is mandatory to procure user consent prior to running these cookies on your website.
    SAVE & ACCEPT