Facebook Twitter Instagram
    Trending
    • Ulusalcılar kimlerdir ve “Yetmez ama evet”çilere karşı nasıl mücadele ederler?
    • #HEPİMİZGÖÇMENİZ Twitter’da
    • Bizans’ın Son Günleri
    • Haçlıların Bizans’a Çektirdikleri
    • Sebastiao Salgado: “Gözler çok şey anlatır”
    • Beyazlar Cazı Öldürmeye Çalıştı Müzik Kazandı
    • Käthe Kollwitz Kadınlar, anneler ve mücadele
    • Susamam
    Twitter Facebook
    Altüst Dergisi
    • Ana Sayfa
    • Satış Noktaları
      • İstanbul Satış Noktaları
      • Ankara Satış Noktaları
      • İzmir Satış Noktaları
      • Diğer İllerdeki Satış Noktaları
    • Abonelik
    • Yazı ve Danışma Kurulu
    • İletişim
    Altüst Dergisi
    Buradasınız:»Güncel siyaset»‘Hükümete Açık Mektubumdur’
    Güncel siyaset

    ‘Hükümete Açık Mektubumdur’

    10 Kasım 2011Updated:09 Mayıs 20147 Mins Read
    Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr Email

    Oya Baydar 

    İlk olarak T24 internet sitesinde yayımlanan bu yazının daha iyisini yazmanın zor olacağını düşündük. AltÜst’te de yayımlanmasına izin veren Oya Baydar’a teşekkürler.

    Muhataplarının okumayacağını, okusalar da argo tabirle iplemeyeceklerini bildiğim bir açık mektup yazacaktım. Son avukat görüşmelerinde Abdullah Öcalan’ın “Hükümete açık mektubumdur” diyerek gönderdiği mesajlar geldi aklıma. Belki Öcalan’ın açık mektubu bugünlerde ben fakirin satırlarından daha fazla ilgi çeker umuduyla, yazının başlığına ondan alıntı yaptım.

    Mektup neden mi öncelikle Hükümete, iktidara, yani AKP’ye ve de Başbakan Erdoğan’a hitaben yazılıyor? Çünkü önümüzde ne sadece Kürt ne de sadece Türk; ikisinin birbirinin içine geçtiği devasa bir Türkiye meselesi var. Aslında Türk ulus devletinin kördüğüme çevirdiği böyle bir ülke meselesinin çözümünün muhatabı, sorumlusu, yükümlüsü ise öncelikle bütün Türkiye’den sorumlu siyasal iktidardır, somutlarsak Hükümet ve Başbakandır. Adı üstünde “iktidar”, yani muktedir olan odur, onlardır. Üstelik de, AKP’nin ve bu iktidarı tek adam olarak temsil eden Tayyip Erdoğan’ın artık iktidar paylaşımı diye bir mazereti de kalmamıştır.

    Öcalan’ın mektubu ya da mesajı tam nasıl başlıyor bilemem, benimki şöyle:

    Önce Savaş Dilinizi Düzeltin

    Türkiye’nin birincil sorununu çözüm yoluna sokmaya niyetli misiniz Sayın Başbakan? Bir yurttaş olarak bu soruyu sorma hakkını kendimde görüyorum, çünkü bizzat sizin ve en yakın mesai arkadaşlarınızın: Arınç’ın, Çiçek’in, diğerlerinin Kürt insanına ve Kürt siyasal hareketine karşı kullandığınız dil, çözüm isteyen bir siyasî iradenin dili değil. Aşağılayıcı, ötekileştirici, kışkırtıcı, öfkeli savaş dili.

    Dil deyip de geçmeyin: “İfadei meram ayniyle insan”, derler. Diliniz ve beden dili dahil ifade biçiminiz niyetlerinizi ve özünüzü yansıtır. Uzlaşmanın diliyle savaşın dili birbirine zıttır. Burnunu sürtme diliyle eşitlik dili, aşağılama diliyle onurlandırma dili farklıdır; karşıdaki bunu hemen anlar. Yani “gel, buyur, otur”la, “geç otur” meselesi.

    Bırakalım daha önemli, öze değgin konuları, ağır siyasî kararları bir yana; beğenin beğenmeyin, Kürt halkının lider saydığı kişilere, kendini temsil ettiğine inandığı siyasal örgütlere, hareketlere, sizin bölücü terörist dediğiniz ama o halkın özgürlük savaşçısı evlatları saydığı gençlere karşı kullandığınız her düşmanca sözcük, her aşağılayıcı ve tehditkâr hitap, karşı tarafta hesaplayamadığınız ölçülerde büyüyen öfke, tepki, güvensizlik ve düşmanlık doğuruyor. Biraz empatiyle, biraz kendi geçmişinizi hatırlayarak anlayabilirsiniz bunu. Unuttuysanız, hatırlamanıza yardımcı olayım. Bir zamanlar, bu ülkede Müslüman kimliğinizle siyaset yapmanız düzenin egemenleri tarafından engellenirken; kutsallarınız, değerleriniz, yaşam biçiminiz burnu büyük Cumhuriyet elitleri tarafından küçümsenirken, bir kesim insanımız “karnını kaşıyan adam” veya (örtülü arkadaşlarımdan ve herkesten özür dileyerek, utanarak tekrarlıyorum) “kara böcek” olarak aşağılanırken içinizde duyduğunuz haklı öfkeyi, yumruklarınızı nasıl sıktığınızı, sistemin egemenlerine karşı nasıl bilendiğinizi, güvensizliğinizi ve hıncınızı hatırlayın. Dil her şey değildir ama çok şeydir. Barış ve uzlaşma dilini kullanmayı bilseydiniz bugün çok farklı yerlerde olabilirdik.

    Genel Geçer Birkaç Tesbit

    Gelelim şimdi meselenin aslına. Uzatmamak için sadece bir kaç tesbit:

    • Birey olarak Kürt insanı PKK’den farklı düşünülebilir kuşkusuz. Ama bir bütün olarak Kürt sorunu PKK-İmralı-Kandil-Avrupa bütünlüğü dışında düşünülemez de çözülemez de. Türkiye’nin çözümünde taraflardan biri Türk devleti ve hükümetse, diğeri Kürt silahlı ve siyasal hareketidir.

    • Varılan noktada Kürt halkı ve bütün bileşenleriyle Kürt hareketi şu veya bu yönde bir çözüm istemektedir. Daha doğrusu çözüme mahkûmdur. Bakmayın son zamanlardaki karşılıklı salvolara, kumarbaz edasıyla kağıt sürmelere, tehditlere, vb., bunlar biraz da çözüme nasıl varılabileceğini tam bilememekten ve karşı tarafa güvenememekten doğan kafa karışıklığının sonuçlarıdır.

    • Dünyadaki barışçı çözüm deneylerinin tümünün gösterdiği gibi, ülkelerin koşulları ne kadar farklı olursa olsun çözüm gerçekten isteniyorsa “Silahları bırakın sonra icabına bakarız” demeden, silah bırakmanın güvencesinin devlet ve siyasal iktidar tarafından resmen verilmesi gerekir.

    • Öncelikle -ve insanî açıdan bakarsanız haklı olarak- kendi derdinin ve geleceğinin peşine düşmüş görünen Öcalan Kürt hareketinin hâlâ tartışmasız lideridir. Çözümün sihirli değneğini elinde tutmaktadır. Ancak o da bu durumun çok uzun süremeyeceğinin farkındadır ve çözüme doğru ilerletecek taktik adımlar atmaya çalışmaktadır.

    Şimdi Öcalan ne diyor bakalım:

    “Başbakan açıklama yapsın, gerillayı bir haftada çekerim” diyor. “Bana gerillayı güvenli bir yere çekmenin yolunu açın” diyor. “İçinde bulunduğum koşullarda duruma müdahale edemiyorum” diyor. Ve Demokratik Toplum Kongresi (hani Arınç’ın bir devlet adamına asla yakışmayacak yüzeysellik ve düzeysizlikle ‘çay içip dağılıyorlar’ diye küçümsediği yapı) 850 delegeyle topladığı genel kurulda, bütün gücünü Öcalan’ı kurtarmaya harcamadığı için özeleştiri yaparak bundan böyle hedefin Öcalan’ın koşullarının iyileştirilmesi olacağını açıklıyor.

    Kısaca, çözüm demesek bile çözüme doğru gidebilecek yolun ilk adımlarının neler olacağı ortada. Üstelik, -kuşku duyanlar varsa- İmralı’nın hareket üzerindeki gerçek gücünü test etmek için de iyi bir fırsat. “Çözüme doğru yürümek ve barışı inşa için” Öcalan’ın elinin serbest kalmasını sağlarsınız, İmralı koşullarını iyileştirmekten de öte, evde göz hapsi vb. ne gerekiyorsa yaparsınız. Bin türlü olanağı vardır bunun, yeter ki isteyin ve yapacak kadar cesur olun.

    Bilmiyor ve Yüreğinizde Duyamıyorsunuz

    Bir başka sorum ve kuşkum daha var: Aslında çözüm istiyorsunuz da konuyla ilgili yeterli bilginiz, hazırlığınız olmadığından; ya da ideolojik kısıtlılıklarınız, milliyetçiliği aşamayan anlam dünyanız, neoliberal ekonomik büyüme doktrini dışında 2000’ler başının ufkunu kavrayamamanız yüzünden -kimlerse onlar- birileri sizi/sizleri yanlış yönlere, batağa mı sürüklüyor? Dolmuşa mı bindiriyor amiyane tabirle?

    Neden mi böyle düşünüyorum? Kürtlerin kimlik ve onur mücadelesini yok sayıp (ya da anlamayıp) iktidarınızın zekâtı olarak onlara “bahşettiğiniz”, kâdiri mutlak edasıyla ihsanda bulunduğunuz kimi haklarla neden yetinmediklerini, attığınız kemikleri havada kapmak için neden sıçramadıklarını, neden “nankörlük” ettiklerini anlamayıp bu nankörlere (!) kızıyorsunuz da ondan. 31 yıl Avrupa’da mülteci olarak yaşamış, epeyce de yaşlanmış Kemal Burkay’ı, sadece Kürtlerin değil hepimizin de içini burkan, zerafetten ve siyasal basiretten hiç nasibini almamış şekilde, onun ve Kürtlerin onurunu zedeleyerek panayırda dolaştırır gibi dolaştırmaktan bir şeyler umduğunuzu izliyorum/izliyoruz da ondan.

    12 Eylül darbesinden sonra yurtdışında 12 yıl mülteci olarak yaşamış biriyim, ne demektir bilirim. İnsanın, en iyi izlediğini sandığı zaman bile ülkesinde olup bitenlerden ne kadar kopuk olduğunu, sanal bir alemde yaşadığını, kof umutlara kapılıp dolduruşa gelebildiğini görüp yaşayarak öğrenenlerdenim. Yurduna döndüğü için gönülden hoşgeldiniz dediğim, onun “Bir kedim bile yok… gülümse” dizelerini her mırıldandığımda gözlerimin yaşardığı Kemal Burkay veya benzeri saygıdeğer insanlar, bugün Kürt sorununda ne yazık ki bir taşı bile yerinden oynatamazlar. Hiç istemeseler de tarafınızdan kullanılmış olma imajı altında yıpranırlar olsa olsa. Her kimlerse Sayın Başbakan size ve hükümetinize bu gibi taktiklerden medet umma akılları verenler, konunun cahili olmaları bir yana belki de kötü niyetlilerdir, çözümü engellemek istemektedirler. Kendi Kürtlerinizi yaratamayacağınız gibi kendi Kürt önderlerinizi de yaratamazsınız.

    Mektubumu izninizle şöyle bitirmek istiyorum: Kürt sorununun, muhafazakâr milliyetçilikle, statükocu devlet refleksleriyle, ülkeyi karpuz sanıp ‘böldürmeyiz’ diye feryad eden koroyla, kendi Kürdünü ve kendi Kürt liderlerin yaratmaya çalışmakla ve de din kardeşliği temalarını istismar ederek çözümü mümkün değildir. Olmadığı denenmiştir.

    Sinir bozucu olma pahasını hatırlatayım, hatta itiraf edeyim: Bundan on yıl önce ne ben, ne tanıdığım bencileyin insanlar, ne de toplumun çözüm ve barıştan yana önemli kesimleri, “çözümün anahtarı Öcalan’da” veya “PKK muhatap alınmalıdır” demezlerdi kolay kolay. Bugün bunları söylüyorsak, bu taraflar açısından ne bir zafer ne de bir yenilgidir. Hayatın ve toplumsal dinamiklerin olayları taşıdığı yerin gereğidir sadece. Bir yıl sonra, beş yıl sonra, on yıl, yirmi yıl sonra Türkiye, Türkler, Kürtler, Ortadoğu, Dünya, hepimiz bambaşka noktalarda olacağız; güç ve erk odakları değişecek. Belki de sınırlar değişecek, siyasal statüler değişecek. Tarihin akışı ve yaşam böyle bir şey işte; mutlak doğrular, ebedi gerçekler yok. Çözüme doğru adımları siz veya yerinize gelecek olanlar er geç atacaksınız. İmralı koşullarını iyileştirecek, masaya oturacak, çözüm koşullarını müzakere edeceksiniz.

    Oysa geciktiğiniz her gün, her ay, her yıl ölüm ve kan demek. Tarumar olmuş insan hayatları, pekişen düşmanlıklar, kopuşan yürekler, çürüyüp dağılan bir ülke demek. Ve konumunuz gereği bu ülkeden hepimizden fazla siz/ sizler sorumlusunuz. Akan kandan, yiten hayatlardan, dağılan umutlardan, insanları saran kederden tarih önce sizleri sorumlu tutacak. Ezberlerinizi ve inatlarınızı kırarak, başka konularda, örneğin ordu vesayetini kırmak için gösterdiğiniz cesareti asıl bu konuda göstererek gerekli adımları atın. Korkmayın! Evlatlarının ölmesini istemeyen huzura susamış halk Kürdüyle Türküyle arkanızdan gelecektir. İçinizdeki ve dışınızdaki kısa görüşlü, bağnaz, statükocu milliyetçilerin, -bu gürültücü azınlığın- savaş naraları önünde gerilemeyin. Milyonlar barış türküleri söylemeye hazır. Ya da hep birağızdan cenaze marşı söyleyeceğiz.

    Share. Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr Email

    Related Posts

    İklim İçin Küresel Bir Hareket

    İklim Krizine Giriş

    Toplumsal Çöküş ve İklim

    Comments are closed.

    Ara…
    İnternetten Satın Al!
    • N11
    • KitapYurdu
    • Idefix
    • D&R
    • GittiGidiyor
    • Pandora
    • Kabalcı
    • Sözcü Kitabevi
    • İlkNokta
    • Eganba
    • KitapCadde
    • PuntoKitap
    • Simurg
    • Nobel Kitap
    • Sol dergi ve gazete arşivi - SolYayin.com
    Eski Sayılar
    AltÜst Dergisi Eski Sayılar
    Etiketler
    Altüst altüst dergisi içerik altüst içindekiler Anayasa Arap devrimleri Araplar Ayrımcılık Azınlıklar Barış Cinsiyetçilik Demokrasi Devlet Devrimler Din Edebiyat Ekonomi Ekonomik kriz Emperyalizm Ergenekon Ermeni sorunu Ermeni Soykırımı Irkçılık Kadın hareketi Kapitalizm Kemalizm Kitap Kriz Kültür ve sanat Kürt hareketi Lenin Marksizm Meltem Oral Milliyetçilik Modernite Roni Margulies Savaş Sosyalizm tartışmaları Soykırım Suriye Devrimi Tarih Toplumsal sorunlar TÜRKİYE SİYASETİNDEN SAHNELER Özgürlük mücadelesi İktidar İslam
    © 2025 - Altüst
    • Künye
    • İletişim

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.

    Tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en alakalı deneyimi sunmak için web sitemizde çerezler kullanıyoruz. "Kabul Et" seçeneğine tıklayarak, TÜM çerezlerin kullanımına izin vermiş olursunuz.
    AyarlarKABUL ET
    Manage consent

    Privacy Overview

    This website uses cookies to improve your experience while you navigate through the website. Out of these, the cookies that are categorized as necessary are stored on your browser as they are essential for the working of basic functionalities of the website. We also use third-party cookies that help us analyze and understand how you use this website. These cookies will be stored in your browser only with your consent. You also have the option to opt-out of these cookies. But opting out of some of these cookies may affect your browsing experience.
    Necessary
    Always Enabled
    Necessary cookies are absolutely essential for the website to function properly. This category only includes cookies that ensures basic functionalities and security features of the website. These cookies do not store any personal information.
    Non-necessary
    Any cookies that may not be particularly necessary for the website to function and is used specifically to collect user personal data via analytics, ads, other embedded contents are termed as non-necessary cookies. It is mandatory to procure user consent prior to running these cookies on your website.
    SAVE & ACCEPT