Facebook Twitter Instagram
    Trending
    • Ulusalcılar kimlerdir ve “Yetmez ama evet”çilere karşı nasıl mücadele ederler?
    • #HEPİMİZGÖÇMENİZ Twitter’da
    • Bizans’ın Son Günleri
    • Haçlıların Bizans’a Çektirdikleri
    • Sebastiao Salgado: “Gözler çok şey anlatır”
    • Beyazlar Cazı Öldürmeye Çalıştı Müzik Kazandı
    • Käthe Kollwitz Kadınlar, anneler ve mücadele
    • Susamam
    Twitter Facebook
    Altüst Dergisi
    • Ana Sayfa
    • Satış Noktaları
      • İstanbul Satış Noktaları
      • Ankara Satış Noktaları
      • İzmir Satış Noktaları
      • Diğer İllerdeki Satış Noktaları
    • Abonelik
    • Yazı ve Danışma Kurulu
    • İletişim
    Altüst Dergisi
    Buradasınız:»Milliyetçilik tartışmaları»Hükümdarlar ve Hanedanlar: Biz Bir Aileyiz!
    Milliyetçilik tartışmaları

    Hükümdarlar ve Hanedanlar: Biz Bir Aileyiz!

    02 Mart 2019Updated:02 Mart 20195 Mins Read
    Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr Email

    Atilla Dirim

    İngiltere’de 1910-1936 yılları arasında hükümdar olan V. George, 1917 yılında önemli bir sorunla karşı karşıyaydı. Taşıdığı Sachsen-Coburg und Gotha soyadı, onu siyasî rakipleri karşısında zor durumda bırakıyordu. Ne de olsa bu bir Alman hanedanlığının ismiydi ve İngiltere’nin Almanya ile savaşta olması, başta Başbakan Churchill olmak üzere, çıkar çatışmasında bulunduğu çevreler tarafından Almanya’ya karşı gerektiği kadar sert davranmamakla suçlanmasına neden oluyordu. Hatta bir görüşme için saraya çağrılan Churchill, gazetecilere alaycı bir tavırla “Bakalım bizim Almancığımız ne istiyormuş?” diyordu.

    Hakkında yapılan yayınlar sonucunda kamuoyundaki havanın giderek aleyhine döndüğünü fark eden V. George, 17 Temmuz 1917’de Sachsen-Coburg und Gotha ismini terk ederek, bundan böyle Windsor ismini kullanacağını ilan etti. Bu isim, Berkshire Kontluğu’nda bulunan Windsor şehrini ve içinde kraliyet ailesinin rezidansının bulunduğu Windsor sarayını temsil ediyordu. Böylece kral Alman olarak anılmaktan bir ölçüde kurtulmuş ve tebaasına daha “millî” bağlarla bağlanmıştı.

    Üç kuzen kral

    Gerçekte Avrupa monarşilerinin hiç biri “yerli ve millî” değildi. Birinci Dünya Savaşı’nda birbirleriyle savaşan üç büyük devlet olan İngiltere, Almanya ve Rusya’nın hükümdarları birbirlerinin yakın akrabasıydı. Bu çelişkili gibi görünen durumu aydınlatmaya çalışalım.

    İngiltere’nin 63 yıl, yedi ay ve iki gün ile şimdiki Kraliçe II. Elizabeth’ten sonra en uzun süre tahtta kalan hükümdarı olan Kraliçe Victoria, Almanya’nın Hannover Krallığı hanedanına mensup bir soyluydu. Hükümdarlığının üçüncü yılında Sachsen-Coburg und Gotha hanedanından Prens Albert ile evlenmişti. Bu evlilikten olan oğlu VII. Edward tahta geçmiş, böylece İngiltere tahtını Sachsen-Coburg und Gotha hanedanı devralmıştı.

    Ancak Victoria’nın tek çocuğu VII. Edward değildi; tam dokuz çocuğu olmuştu. Kendisi hamile kalmaktan nefret ediyordu, hele emzirmek onu tiksindiriyordu, ancak çocuklarının her biri Avrupa’nın farklı hanedanlarına mensup hükümdarlarla evlenmişti. Kendisiyle aynı ismi taşıyan büyük kızı Victoria, Almanya Kayzeri I. Wilhelm’in oğlu ve gırtlak kanserinden ölmeden önce sadece 99 gün tahtta kalabilen Kayzer III. Friedrich ile evlenmişti. Bu evlilikten doğan II. Wilhelm, 1888 yılında Almanya tahtına çıkmış ve 1918 yılına kadar hüküm sürmüştü. İngiltere hükümdarı VII. Edward, II. Wilhem’in amcasıydı.

    VII. Edward’ın eşi olan Alexandra, Danimarka kralı IX. Christian’ın kızıydı. Bu kralın diğer kızı olan Dagmar, Rus Çarı III. Alexander ile evliydi ve II. Nikola adıyla tahta çıkan son Rus çarının annesiydi. Yani VII. Edward’ın oğlu V. George, II. Wilhelm ve II. Nikola, birbirlerinin birinci dereceden kuzeniydiler.

    Nasıl hükümdar olunur?

    Fransız Devrimi’nden sonra burjuvazinin egemenliği dünyaya hızla yayılmışsa da, Avrupa hanedanlarının birçoğu burjuvaziyle anlaşarak, Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna dek hükümdarlıklarını korumayı başarmıştı. Esasen hem servet ve hükümdarlığın hanedanlık içinde kalmasını, hem de siyasî dengelerin korunmasını hedefleyen evlilik politikaları nedeniyle, hükümdarlık hanedanları neredeyse ensest denebilecek evlilikler gerçekleştirme peşindeydi. Yeni kurulan bir ülkenin tahtına da, mevcut siyasî dengeleri en iyi sağlayabileceği düşünülen bir hanedan mensubu geçiriliyordu. Örnek olarak, Belçika Kralı Leopold’un hayatını incelemek daha anlaşılır olacaktır.

    Belçika Devrimi’nden sonra 1830’da Hollanda’dan bağımsızlığını kazanan Belçika’da toplanan Ulusal Kongre’de cumhuriyetçilerle anayasal monarşi yanlıları arasında yaşanan tartışma, anayasal monarşi yanlılarının zaferiyle sonuçlanmıştı. Ancak Belçika’da tahta çıkartılabilecek bir hanedanlık bulunmadığı için, münasip bir kral arayışı başlamıştı. İlk akla gelen, Hollanda’nın Oranje Hanedanı’na mensup genç bir prensi tahta çıkarmak olmuştu. Ancak Hollanda kralının Belçika’nın bağımsızlık mücadelesine karşı gösterdiği güçlü direniş, bu düşünceden derhal vazgeçilmesine neden olmuştu. Sonra Orléans Hanedanı’na mensup Fransa Kralı Ludwig Phillipe’in küçük oğullarından biri akla gelmişti. Ancak bu girişim, Avrupa’daki dengeyi bozabileceği gerekçesiyle İngiltere’nin yaptığı itiraz engeline takılmıştı. Nihayetinde Almanya’nın Sachsen-Coburg ve Gotha Dükalığı’nda hüküm süren Dük I. Ernst’in genç kardeşlerinden biri olan Leopold’da karar kılınmıştı.

    İngiltere, Almanya ve Rusya hanedanlarıyla akraba olan Leopold böylece Belçika tahtına geçmişti. Derhal vahşi bir sömürgecilik politikası uygulamaya başlayan Leopold, Belçika’dan en az yetmiş defa daha büyük olan uçsuz bucaksız toprakları Kongo adı altında kendi özel mülkü yapmış, yeni yöntemlerle kauçuktan üretilen otomobil lastiklerinin gördüğü devasa talep üzerinde yerli halkı her türlü işi bırakıp kauçuk toplamaya zorlamış, yeteri kadar hızlı toplayamayanların ellerini kesmiş ve tarlalarını işleyemeyen milyonlarca yerlinin açlıktan ölmesine neden olmuştu. Hükümdarlığı döneminde katledilen yerlilerin sayısının on milyondan fazla olduğu düşünülmektedir.

    Katı olan her şey…

    Burjuvazinin iktidarı ele geçirmesinden önce, millet diye bir kavram olmadığı için, yönetici sınıfın kendisini yönettiği sınıfla bir ve aynı soydan gibi göstermesine gerek yoktu. Fikrî ve maddî gücü elinde bulundurması, yönetici olması için yeterliydi. Ancak üretim ilişkileri hızla değişiyor, maddî gücü giderek daha fazla ele geçiren burjuvazi, politik ve askerî güce de hakim olarak, güvence altına alınmış bir pazar ve politik olarak da genişleyen bir nüfuz alanı istiyordu. Bunun literatürdeki karşılığı ulus-devletti. İngiltere gibi ülkelerde bu aşamalı bir geçişle sağlanırken, Fransa gibi ülkelerde eski egemen sınıf ile çıkar çatışmasına giren burjuvazinin iktidarı ele geçirmesi bir devrim sonucu oldu. Ancak burjuvazi her zaman monarşiye karşı devrimci bir rol üstlenmedi, pek çok ülkede kârlarını güvence altına almak için eski egemen sınıf olan “soylular” ile anlaşma yoluna gitti. Soylular da yeni duruma ayak uydurarak, burjuvazinin egemenliğindeki ulus-devletlerde kendilerini o ulusun bir parçası gibi göstermeye çalıştı. Alman Sachsen-Coburg und Gotha hanedanının, İngiliz Windsor hanedanına dönüşmesi gibi… Sonuçta katı olan her şey buharlaştı, bir ve aynı ailenin üyeleri olan soylular, burjuvazinin ihtiyacı doğrultusunda farklı milletlerin mensupları gibi davranmaya başladı. Katı olan her şeyin buharlaşmaya devam ettiğine ise şüphe yok!..

    Share. Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr Email

    Related Posts

    Bizans’ın Son Günleri

    Haçlıların Bizans’a Çektirdikleri

    Beyazlar Cazı Öldürmeye Çalıştı Müzik Kazandı

    Comments are closed.

    Ara…
    İnternetten Satın Al!
    • N11
    • KitapYurdu
    • Idefix
    • D&R
    • GittiGidiyor
    • Pandora
    • Kabalcı
    • Sözcü Kitabevi
    • İlkNokta
    • Eganba
    • KitapCadde
    • PuntoKitap
    • Simurg
    • Nobel Kitap
    • Sol dergi ve gazete arşivi - SolYayin.com
    Eski Sayılar
    AltÜst Dergisi Eski Sayılar
    Etiketler
    Altüst altüst dergisi içerik altüst içindekiler Anayasa Arap devrimleri Araplar Ayrımcılık Azınlıklar Barış Cinsiyetçilik Demokrasi Devlet Devrimler Din Edebiyat Ekonomi Ekonomik kriz Emperyalizm Ergenekon Ermeni sorunu Ermeni Soykırımı Irkçılık Kadın hareketi Kapitalizm Kemalizm Kitap Kriz Kültür ve sanat Kürt hareketi Lenin Marksizm Meltem Oral Milliyetçilik Modernite Roni Margulies Savaş Sosyalizm tartışmaları Soykırım Suriye Devrimi Tarih Toplumsal sorunlar TÜRKİYE SİYASETİNDEN SAHNELER Özgürlük mücadelesi İktidar İslam
    © 2025 - Altüst
    • Künye
    • İletişim

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.

    Tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en alakalı deneyimi sunmak için web sitemizde çerezler kullanıyoruz. "Kabul Et" seçeneğine tıklayarak, TÜM çerezlerin kullanımına izin vermiş olursunuz.
    AyarlarKABUL ET
    Manage consent

    Privacy Overview

    This website uses cookies to improve your experience while you navigate through the website. Out of these, the cookies that are categorized as necessary are stored on your browser as they are essential for the working of basic functionalities of the website. We also use third-party cookies that help us analyze and understand how you use this website. These cookies will be stored in your browser only with your consent. You also have the option to opt-out of these cookies. But opting out of some of these cookies may affect your browsing experience.
    Necessary
    Always Enabled
    Necessary cookies are absolutely essential for the website to function properly. This category only includes cookies that ensures basic functionalities and security features of the website. These cookies do not store any personal information.
    Non-necessary
    Any cookies that may not be particularly necessary for the website to function and is used specifically to collect user personal data via analytics, ads, other embedded contents are termed as non-necessary cookies. It is mandatory to procure user consent prior to running these cookies on your website.
    SAVE & ACCEPT