Facebook Twitter Instagram
    Trending
    • Ulusalcılar kimlerdir ve “Yetmez ama evet”çilere karşı nasıl mücadele ederler?
    • #HEPİMİZGÖÇMENİZ Twitter’da
    • Bizans’ın Son Günleri
    • Haçlıların Bizans’a Çektirdikleri
    • Sebastiao Salgado: “Gözler çok şey anlatır”
    • Beyazlar Cazı Öldürmeye Çalıştı Müzik Kazandı
    • Käthe Kollwitz Kadınlar, anneler ve mücadele
    • Susamam
    Twitter Facebook
    Altüst Dergisi
    • Ana Sayfa
    • Satış Noktaları
      • İstanbul Satış Noktaları
      • Ankara Satış Noktaları
      • İzmir Satış Noktaları
      • Diğer İllerdeki Satış Noktaları
    • Abonelik
    • Yazı ve Danışma Kurulu
    • İletişim
    Altüst Dergisi
    Buradasınız:»Felsefe»de vita fabula narratur: Dirim birliğinin uçsuz bucaksız hikâyesi
    Felsefe

    de vita fabula narratur: Dirim birliğinin uçsuz bucaksız hikâyesi

    23 Haziran 20126 Mins Read
    Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr Email

    Mustafa Arslantunalı

    Hikâyelere bayılırız. Bizler de hikâyelerden yapılmışızdır çünkü. Benlik dediğimiz şey, bir bakıma kendimize dair kurmacalardan, kurgulardan, anlatılardan oluşur. Uzun kış gecelerinde anlatılan masallara, dilden dile dolaşan destanlara, romanlara, öykülere, filmlere, dizi filmlere, ve daha önemlisi dedikodulara, söylentilere, komplo teorilerine… düşkünlüğümüz hep bundandır. Kendine şanlı geçmişler, kanlı mezalimler, altın çağlar uyduran ulus devletler gibi, bu anlatıyı gerçeklikle çarpıştıra çarpıştıra, hikâyeyi her seferinde değiştire değiştire yaşar gideriz – çarpışmalar, değiştirmeler sancılı olsa da, kimi zaman hakikatle hikâye bambaşka yerlere savrulsa da…

    En küçüğünden en büyüğüne, bütün hikâyeler eninde sonunda gerçekliğin mihenk taşına vurulur. Adem’le Havva’nın torunları olduğunuza, dedelerinizin Orta Asya’dan geldiğine, okumayı bir türlü sökemeyen çocuğunuzun üstün zekâsına, süpermen kıyafeti giymeksizin uçabileceğinize inanmakta ısrar edecekseniz siz bilirsiniz, ama yaşamanın daha az şizofrenik yolları da vardır. 

    Evrimin ışığı

    Hemen Her şeyin Kısa Tarihi’nde Bill Bryson, Büyük Patlama’dan bu yana evrenin hikâyesini eğlenceli bir şekilde anlatır. Burada “hemen her şey” –sanırım ünlü fizikçi Richard Feynman’ın bir yazısına atfen– fizik, kimya ve jeoloji, ama en çok da fiziktir. İşte bu hemen her şeyin dışında kalan uçsuz bucaksız bir büyük hikâye var ki, yıllarca okunsa tadına doyulmaz. Sürekli dönüşen, değişen, değişmezse var kalamayan, ölüp ölüp dirilen canlıların milyonlarca yıllık harikulade hikâyesidir bu. Üstelik sayısız küçük hikâye barındırır içinde.

    Tek bir anahtar sözcük, bu devasa hikâyeye anlamlı bir çerçeve –dolayısıyla da lezzet– katar: Evrim. Ünlü biyolog Theodosius Dobzhansky’nin ünlü makalesinin başlığında özetlendiği gibi: “Evrimin Işığı Olmaksızın Biyolojide Hiçbir Şeyin Anlamı Yoktur”. İşte, bu ışık doğa tarihinin üzerine düştüğünde şekillenir hepimizin harikulade hikâyesi.

    Bu hikâyeyi başka ağızlardan, başka başka taraflarıyla bıkmadan okuyabilirsiniz. Yeni bir şeyler öğrenmek de güzeldir elbet; ama işin en zevkli kısmı her okuduğunuzla, her öğrendiğinizle kafanızdaki o büyük hikâyenin bir parçacık değişmesidir. Değme polisiyelerde rastlayamayacağınız girift bulmacalar çözüldükçe çözüm için yeni bir varsayım ortaya atıldıkça, gazetelerdeki her yeni buluntu haberiyle, hikâyenin kendisi de değişmektedir bir yandan: Güney Afrika’daki bir mağaranın derinliklerinde bulunan yanmış kemikler, ateşin kullanım tarihini ansızın yarım milyon yıl öne çekebilir örneğin.

    Senaryoların sonu yoktur, her birinin eksiği gediği de boldur, zaman zaman bazı parçaların yeniden yazıldığı, artık başka bir ışık altında okunmaya ihtiyaç duyduğu çok olur. Aralardaki boşluklar tamamlanmak, hayal gücünü harekete geçirmek için birebirdir. Bir yazarın kurduğu polisiye entrika içinde ilerlerken duyduğunuz hazzı bu hikâye size fazlasıyla tattırır, bir farkla ki bulmacaların bazılarının –henüz– çözümü yoktur, ve hiçbir şey saf kurmaca değildir.

    Evrim kuramcıları, biyologlar, paleontologlar, kısacası bilimciler sürekli tartışır. Ama kendilerine yaratılışçı ya da akıllı tasarımcı adını veren evrim karşıtlarının sandığı gibi, evrimin var olup olmadığını değil, işleyiş mekanizmalarını, hızını, sürekli mi kesintili mi olduğunu… tartışırlar. Ya da, yazacağı kısa bir yazıyı geciktirip duranların, sınava son gece çalışan öğrencilerin bolluğu karşısında, bu tutumun evrimsel kökenleri olup olmadığını. Ya da, adet kanaması sırasında kadınların koku kaybına uğramasını, gereksiz feromon alışverişinin devre dışı bırakılması ile açıklayıp açıklayamayacaklarını…

    Soruların, varsayımların hepsi sınanabilir. Bilim dediğimiz şey, doğru soruları sorabilecek bir çerçeve sunar bize, bir de bu sorulara verdiğimiz yanıtları sınayacak yöntemler bütünü. Dolayısıyla, bokböceklerinin neden yavrularını yediğine, insanların öteki primatların aksine neden tüysüz olduğuna, AIDS virüsünün nasıl dönüşüm geçirdiğine… dair evrim kuramının her zaman söyleyecek bir şeyi vardır. Bugüne bakışınızı da değiştiren, önceden anlamsız görünen olguları kavrayıvermenizi sağlayan o büyük hikâye, uçsuz bucaksız olduğu kadar kavranması güç ve benzersizdir: Küçük gruplar içindeki entrikalara uyarlanmış primat zihinlerimizin ereksellik, ilerleme, nedensellik, gelişme, insanbiçimcilik gibi temel nosyonlarına tamamen yabancı, tesadüfî bir dünya çizer.

    Yaratılışçılara karşı evrimin savunulması, akıllı tasarım denen çakma teorinin çürütülmesi gibi lüzumundan fazla gürültü koparan nihayetsiz tartışmalar, bütün bu resimdeki en az ilginç şeylerden biri olmakla birlikte, hikâyemizin başka gözlerle okunmasına imkân verir. Dobzhansky gibi evrimciler evrim ile dinin çatışmak zorunda olmadığını savunurken, Richard Dawkins gibileri sadece yaratılışçılığa değil, dinî inancın kendisine de savaş açmışlardır. Öte yandan Stephen Jay Gould ise din ile bilimi “ayrı hükümranlık alanları” olarak tanımlayıp din ile evrim işlerini birbirinden ayırmıştır.

    Evet, hikâye dediğimiz şeyin kendisini konu edinen, böylelikle kimi zaman tadına doyulmaz, kimi zamansa kupkuru ve sıkıcı ürünler veren modern edebiyatın anlatıcılarından daha çoktur bu hikâyenin anlatıcıları… Kimisi üslupçudur, kimisi polemikçi, kimi sadece bilimcileri herkesin anlayacağı dile çevirmekle yetinir, kimi zaten teorisyendir. Genetik, sosyobiyoloji, evrimsel psikoloji, insan doğası… Bilimsel veriler üzerinden yürüyen, ama anında bilimin dışına taşan tartışmalar. Her anlatıcı, tabiatıyla kendine göre anlatır bize doğa tarihini; kendi hikâyesini, başka hikâyeleri araya sıkıştırır, bunları ayıklamak, sınamadan geçemeyenleri, yakıştırmaları sahnenin dışına atmak, bilimin işidir: Darwin’in döneminde canlılar piramidinin tepesine insanı yerleştiren ilerlemeci yorum hakimdi, sosyal Darwinizm doğayı kanlı ve acımasız bir rekabet alanı olarak tasvir ederken aslında kendi hikâyesini, vahşi liberalizm idealini anlatıyordu. Evrimci ve anarşist Kropotkin’in çizdiği Sibirya doğasında hayvanlar ancak karşılıklı yardımlaşma yoluyla ayakta kalabiliyorlardı; 1950’lerden itibaren genler ve DNA ile birlikte evrim, ansızın bir bilgi-işlem sistemi oluverdi – çünkü gündelik hayatımızın yeni kahramanları vardı artık, bilgisayarları icat etmiştik.

    Bu olağanüstü hikâyeden çıkarılacak çok ders var: Örneğin, mükemmel bir dünyada yaşamıyoruz, bırakın insanı, kedi bile, köpekbalığı bile mükemmel değil, hepimiz kusurlu, eksikli varlıklarız, milyonlarca yılın tesadüf zincirlerinin ürünüyüz. Evrimi kanıtlayacak ara türleri mi arıyordunuz, işte hepimiz birer ara türüz…

    Örneğin, yaşamın olağanüstü çeşitliliğinin aynı kumaştan oluşu, bütün canlıların, hepimizin en temel nitelikleri paylaştığı gerçeği… Doğaya meydan okuyan insanın narsisist hikâyesi çoktan demode oldu. Onun yerini bütün öteki canlılarla dirim birliği içindeki tüysüz primatın hikâyesi almalı artık.

    ***

    Çıkan kısmın özeti

    Aslında çok yalın bir senaryodur söz konusu olan: Olaylar, dünya gezegeninde geçmektedir ve gezegenin üzerindeki canlılar, varlıklarını sürdürmekten başka gayeleri olmayan, kendi halinde varlıklardır. Bu gezegende çevre boyuna, durmaksızın değiştiği için, değişen çevreye ayak uyduramayan tipler yok olmakta, bu doğal eleme işleminden kurtulanlar yaşayabilmektedir. Hepsi hısım akraba olmakla birlikte, yaşamın ve çevrenin çeşitliliğine ayak uydurmaya karar vermiş ve çeşitlenmişlerdir. Derken çeşitliliği garanti altına almak için bu canlılardan bazıları eşeyli üremeyi, yani cinselliği keşfeder ve olaylar hızla gelişir…

    Hadi evrilelim!

    İşte bu olmadı. Şaka yollu bile olsa, yaşamın tarihi söz konusu olduğunda, bilinçli seçimlerden, keşiflerden, öznelerden, kararlardan söz etmek doğru değil. İnsanlar, bitkiler ve hayvanlar evrilmeye çalışmaz, zaten tek tek bireyler evrilmez, türlerdir evrilen. Herhangi bir iradenin tasarladığı bir evrim planı filan yoktur, kurdu kuşu insanı, hepimizin tek yaptığı, yaşamak, hayatta kalmaya çalışmaktır. İşte bu süreçte, çevresine uyum sağlayamayan canlı elenir ve soyunu ileriki kuşaklara bırakamaz. Bütün bu işler nasıl olup biter, hayatın dönüşümleri hangi mekanizmalarla gerçekleşir, evrim teorisi bu sorulara cevap arar.

    Onun içindir ki, mesela “canlıların cinselliği keşfetmesi” gibi yanlış bir tabirde anlatılan olgu için biyologlar bir dizi varsayımda bulunur, bu varsayımları deneylere tabi tutarlar: Kendini klonlamak ya da kendi kendini dölleyerek üremek yerine pek çok canlı eşeyli üreme yani seks yoluyla üremek gibi son derece zahmetli (bu bağlamda üremenin ödülü olan haz bile enerji israfı!) bir yolu seçmişse, bu yolun sunduğu bir seçilim avantajı olmalıdır. Peki acaba, eşeyli üreme parazitlere ve hastalıklara karşı direnç sağladığı ve genetik çeşitliliğe yol açtığı için mi? Tekrar bir parantez: (Canlılar, ilerideki doğal seçilim avantajını önceden görerek eşeylenmeye başlamış değillerdir, eşeyli üreyenler bu avantajla çoğalırlar sadece.)

     

     

    Share. Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr Email

    Related Posts

    Manifesto’nun güncelliği

    Mao ve Çin: Büyük atılım, derin düşüş

    Cenneti Neden Bıraktık?

    Comments are closed.

    Ara…
    İnternetten Satın Al!
    • N11
    • KitapYurdu
    • Idefix
    • D&R
    • GittiGidiyor
    • Pandora
    • Kabalcı
    • Sözcü Kitabevi
    • İlkNokta
    • Eganba
    • KitapCadde
    • PuntoKitap
    • Simurg
    • Nobel Kitap
    • Sol dergi ve gazete arşivi - SolYayin.com
    Eski Sayılar
    AltÜst Dergisi Eski Sayılar
    Etiketler
    Altüst altüst dergisi içerik altüst içindekiler Anayasa Arap devrimleri Araplar Ayrımcılık Azınlıklar Barış Cinsiyetçilik Demokrasi Devlet Devrimler Din Edebiyat Ekonomi Ekonomik kriz Emperyalizm Ergenekon Ermeni sorunu Ermeni Soykırımı Irkçılık Kadın hareketi Kapitalizm Kemalizm Kitap Kriz Kültür ve sanat Kürt hareketi Lenin Marksizm Meltem Oral Milliyetçilik Modernite Roni Margulies Savaş Sosyalizm tartışmaları Soykırım Suriye Devrimi Tarih Toplumsal sorunlar TÜRKİYE SİYASETİNDEN SAHNELER Özgürlük mücadelesi İktidar İslam
    © 2023 - Altüst
    • Künye
    • İletişim

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.

    Tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en alakalı deneyimi sunmak için web sitemizde çerezler kullanıyoruz. "Kabul Et" seçeneğine tıklayarak, TÜM çerezlerin kullanımına izin vermiş olursunuz.
    AyarlarKABUL ET
    Manage consent

    Privacy Overview

    This website uses cookies to improve your experience while you navigate through the website. Out of these, the cookies that are categorized as necessary are stored on your browser as they are essential for the working of basic functionalities of the website. We also use third-party cookies that help us analyze and understand how you use this website. These cookies will be stored in your browser only with your consent. You also have the option to opt-out of these cookies. But opting out of some of these cookies may affect your browsing experience.
    Necessary
    Always Enabled
    Necessary cookies are absolutely essential for the website to function properly. This category only includes cookies that ensures basic functionalities and security features of the website. These cookies do not store any personal information.
    Non-necessary
    Any cookies that may not be particularly necessary for the website to function and is used specifically to collect user personal data via analytics, ads, other embedded contents are termed as non-necessary cookies. It is mandatory to procure user consent prior to running these cookies on your website.
    SAVE & ACCEPT