Jane Hardy
Geçen yıl, ekonomik krizin derinliklerinde, küresel egemen sınıfın temsilcileri – bankacılar, siyasî liderler, çokuluslu şirketlerin CEO’ları – Davos’ta Dünya Ekonomik Forumu için bir araya geldiklerinde panik havası hüküm sürüyordu. Bu yıl, en azından kamuya yansıttıkları kadarıyla, neşeli olmak için nedenler buldular. Küresel ekonomi yeni bir durgunluğun içine çakılmadı, hatta bazı kesimları büyüyor gibi gözüküyor. Düzenlemelerden hasar görmeden kurtulan bankacılar rahat bir nefes aldı. Yüksek primler geri döndü ve kârlar artıyor.
İngiliz bankası Barclays, CEO’su Bob Diamond’a 9 milyon sterlin ikramiye verecek kadar işlerin yolunda gittiğini düşünüyor. Guardian gazetesinin ekonomi editörünün dediği gibi, “Yönetim kurulundan baktığınızda hayat güzel”. Buna rağmen, Financial Times gazetesinin önde gelen yorumcularından Martin Wolf’a göre, küresel egemen sınıfların özgüveni dışarıdan göründüğünden çok daha zayıf.
Küresel ekonominin nasıl gördündüğü konusunda, sosyalistler olarak bizim analizimiz, küresel egemen sınıfınkinden çok da farklı değil. İyileşme son derece eşitsiz gelişiyor. Genel olarak küresel ekonomi üç ayrı hızla toparlanıyor; “gelişen pazarlar”, Latin Amerika ve Çin yılda %6-10 arasında büyüyor, ABD istihdam yaratmayan %3’lük bir büyüme kaydediyor, Avro bölgesi ise (Almanya’yı hariç tutarsak) %2’lik bir oranla ayaklarını sürüyor.
Gerilimler
Bir ihracat merkezi olarak Almanya’nın rolü diğer Avrupa ekonomilerinin suyun üstünde kalmasını sağladı. Aynı ilişki ABD ve Çin arasında da var. Küresel ekonomi yapısal bir dengesizlik içinde; Çin’in devasa dış ticaret fazlasının yansıması ABD’nin muazzam ticaret açığı oluyor. Avro bölgesinin içinde Almanya’nın ihracat fazlasının yansıması İspanya, Portekiz, İrlanda ve Yunanistan gibi çevre ekonomilerindeki açıklar oluyor. Bütün hükümetler ağır kesintiler dayatmaya çalışırken bir bütün olarak küresel ekonomi kırılgan görünüyor. Bu durum, küresel egemen sınıflar arasında çeşitli gerilimler yaratıyor.
Yunanistan’da 2010 Mayıs’ında patlak veren borç krizi bütün Avro bölgesinde bir krizi tetikledi. Avrupa Merkez Bankası ve IMF tarafından bölge ekonomisinin patlamasını engellemek için sisteme çok büyük miktarda para pompalandı. Görünüşte işler görece sakindi. Ancak Yunanistan ve İrlanda’nın devasa birikmiş borcu vardı, Portekiz’in de kurtarılması gerekebilirdi.
Angela Merkel kamu borçlarının sınırlarının, vergi oranlarının, emeklilik yaşlarının karşılıklı ayarlanması ve ücret artışlarını enflasyona göre düzenlemekten vazgeçilmesi anlamına gelen bir “anlaşma” önerdi. Financial Times‘ın da gözlemlediği gibi, “Berlin, Avro’nun savunulması meselesini, bedeli birkaç beceriksiz müttefik ülkenin iflasla karşı karşıya gelmesi de olsa, temel ulusal çıkarı olarak görüyor”. Bölünmüş bir Avro bölgesi Almanya’nın ekonomik çıkarlarını tehdit edecektir. Almanya’nın komşularına yaptığı ihracat Çin’e yaptığı ihracatı hâlâ gölgede bırakıyor.
İp cambazı Obama
ABD egemen sınıfında da tartışmalar var. Ekonomi %3 büyüdü – ancak iyi haberler bundan ibaret. İstihdam düzeyi, durgunluğun en kötü zamanlarındaki istihdam oranından yalnızca %1 daha yüksek. Sefalet çekenlerin ve evlerini kaybedenlerin sayısı artıyor.
ABD hükümetinin ikili bir yaklaşımı var. Parasal gevşeme politikası uyguluyor; para basarak doların değerini düşürüyor ve bu da Çin ile ABD arasındaki gerilimin artmasına neden oluyor. Aynı zamanda bu durum dolaylı olarak Kuzey Afrika’daki gösterileri ve devrimleri besliyor, çünkü basılan para gıda fiyatları üzerinde spekülasyona neden oluyor ve gıda fiyatları artıyor. Obama yönetimi ip cambazı gibi. Cumhuriyetçi Parti ve egemen sınıfın bazı kesimlari ABD’nin devasa borcunu kapatmaya çalışmak istiyor. Ancak Obama borçlanmanın 14 trilyon dolar olan üst sınırını kaldırmak istiyor ve bunun tartışma konusu olmadığını belirtiyor. Obama, herhangi bir bütçe kesintisinin küresel ekonomiye felakete yol açacak bir darbe vurmasından korkuyor.
Diğer hükümetlerin ağzını sulandıran iki haneli büyüme oranına rağmen, Çin de iç çelişkilerden muaf değil. Bu ülkenin 2008’de uyguladığı ekonomik kurtarma paketi (ABD’nin paketinin dört katı büyüklüğündeydi) iki haneli büyümenin devamını sağladı, ama aynı zamanda enflasyonda ve emlak fiyatlarında bir artış dalgasına neden oldu. Geçen yaz yaşanan grevler Çin egemenlerinin pasif ve uysal bir işçi sınıfına bel bağlayamayacağını gösteriyor.
Öfke ve direniş
Her tür çelişkili gerilim ve basınç mevcut. Brezilya’nın Çin’e mal ihraç etme yeteneği bu ülkenin ekonomisini kriz sırasında suyun üstünde tuttu. Ancak Çin aynı zamanda bir ucuz ithalat kaynağı, çünkü Brezilya para birimi geçtiğimiz iki yılda dolara göre %40 değerlendi. ABD Çin’in “aşırı değerlenmiş para birimine” karşı Brezilya ile birlikte hareket etmek için hamle yapıyor.
Kemer sıkma politikalarının ölçeği ve bu politikaların küresel ekonominin bazı bölgelerini tekrar durgunluğa itebileceği konusunda genel bir kaygı var. Britanya’da, daralan talep ve artan fiyatların (“stagflasyon” – durgunluk ve enflasyonun birlikteliği) yeniden ortaya çıktığını görüyoruz.
Dünya ekonomisine bakışımız küresel egemen sınıfın bakışıyla aynı olabilir, ancak çözüm önerilerimiz tümüyle farklı. Onlar, sosyal devlet sistemine eşi benzeri görülmemiş bir saldırıyla krizin külfetini işçi sınıfının sırtına yüklemeye çalışıyor. Biz ise Mısır’dan ilham alıyoruz. Bizden krizin bedelini ödememiz istendikçe, Mısır’daki öfkenin dünyanın her yerinde egemen sınıflara yöneltileceğini umuyoruz.
Çeviren: Onur Devrim Üçbaş