Yazar: Lewoxx

Ahmet Turan Köksal Söz konusu olan, bir cinayet, evet.  Kurbanları ise kent parçası, belki de tüm şehir, planlama yaklaşımları, dinî binalar, kamu binaları, konutlar ve bilumum mimarî değerler. Cinayet aletlerinden biri, bilinçli olarak kimliksizleştirilen, sıradanlaştırılmış ve tasarlanmaktan nasibini almamış betonarme camiler. Camiler, artık bir mimarî tasarım öğesi olup şehri tanımlayan unsurlar olmaktan çıkmıştır. Hatta bir iktidar göstergesi olmayı da çoktan geçmiştir. “Osmanlı-Selçuklu kırması, mimarî mirasımız” gibi bir genel kabul ile sıvanmıştır. Artık cami meselesi, bir birey için, taraftarı olduğu görüşün, siyasî düşüncenin temel parçasıdır. Dindar olanın, dindar olduğu için değil, dindar olmayanın da, dinî vecibelerine bağlı olmadığından değil, bir şekilde…

Read More

Behçet Çelik  İnsanların öldürülmesi en büyük suç olarak görülür. Bir hayata son vermek çoğu kez Hayat’a son vermek gibi algılanır. Kadim dinlerle modern kültürlerin buluştuğu ortak noktaların başlıcası insan hayatının kutsallığı, dokunulmazlığıdır. Dolayısıyla bir insanın hayatına son vermek, öteden beri hem en büyük günah, hem de en büyük suç olarak kabul edilir. Ne var ki dinlerde de, modern kültürlerde de bu kuralın, bu yasağın istisnaları bulunur. Bu istisnaların başlıcası da savaşlardır. Modern hukukta idam cezasının kabul edilemez olduğu kuralı yaygınlaştıkça, meşru müdafaayı dışta tutarsak, insan öldürmenin meşru görüldüğü tek alan olarak neredeyse sadece savaşlar kaldı. Kuşkusuz, gerek modern düşüncede gerekse…

Read More

Kemal Ümitli 2012’nin son günlerinde TÜSİAD’ın kurucu babalarından biri daha vefat etti. İki sene önce TÜSİAD üyeliğinden ayrılan Asım Kocabıyık, ayrılırken söylediği, TÜSİAD’ı CHP’ye ve sol görüşlü kişilere sanayiyi anlatmak için kurdukları sözüyle hatırlanır. Tarihin garip bir tecellisi olsa gerek: Derneğin yayın organı Görüş dergisinin aynı ay yayınlanan sayısı neredeyse sadece solcu olarak bilinen isimlerin yazılarından oluşuyordu. Kapak konusu “Türkiye’de burjuvazi” olan sayıda burjuvazinin ne olduğunu burjuvaziye anlatan isimlerin Ahmet İnsel, Murat Belge, Hakan Yılmaz ve Fuat Keyman olması, esprili bir tercih olmuş… TÜSİAD, malum, Türkiye’de burjuvazi denince ilk akla gelen kelime. Fakat TÜSİAD’ın kendini burjuvazi mi, yoksa aristokrasi olarak…

Read More

Bülent Somay “Bir Amerikan Muhafazakârı Olarak Recep Tayyip Erdoğan” diye bir yazı yazmaya giriştim. Erdoğan’ın kürtaj ve idam konularındaki tutumu ile Başkanlık Sistemi konusundaki ısrarı bir arada ele alındığında, tavrının geleneksel, “İslamî” bir muhafazakârlıktan ziyade klasik Amerikan-Cumhuriyetçi muhafazakârlığına denk düşeceği iddiasındaydım. Ancak biraz uğraştıktan sonra yazacak bundan fazla bir şey olmadığını fark ettim. Evet, öyle, ama bu aslında o kadar bariz ki, kanıtlamak ya da genişletmek için fazla söze gerek yok(muş meğerse). Aynı sıralarda bambaşka bir nedenle Ahmet Hamdi Tanpınar’ın, 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi kitabını okumaktaydım. Şu aşağıdaki paragrafı görünce birdenbire “aydınlandım”:

Read More
Din

Besim F. Dellaloğlu Modernlik, Batı’nın son birkaç yüzyılda yaşadığı halis bir deneyimin adıdır. Bu anlamda Batı daha önce ortaya çıkmış bir modele göre modern olmamıştır. Oysa bizim gibi toplumlar Batı’nın yaşadığı modernlik deneyimini model alarak modernleşmişlerdir. Batı’da bir toplumsal süreç olan modernlik, bize siyasal bir proje olarak yansımıştır. Modernlik/modernleşme ilişkisi aynı zamanda sekülarizm/laiklik ekseni üzerinden de okunabilir. Ana fikir, Türkiye’nin modernleşme tarihinde bir sekülerlik deneyiminden çok bir laiklik projesinin varolduğudur. “Laikos” ruhban olmayan anlamındadır. Ruhbanlık ise kurumsallığı çağrıştırır. Laiklik başından beri politik bir kavram olagelmiştir. Carl Schmitt’in “politik olan devletin sıfatıdır” düşüncesinden hareket ederek, “laik” sıfatının öncelikle iktidarın kullanılmasıyla ilgili…

Read More

İhsan Eliaçık Bu makalede, İslam’ın “sosyal” özünü veya Kur’an’ın “sosyal” içeriğini göstermeye çalışacağım: Keffâretler… Keffâret, ‘örtmek’ manasına gelen ‘kefer’ kelimesinden türetilmiş. Bir hata sebebiyle meydana gelen günahı örten perde anlamında kullanılıyor. ‘Kâfir’ de bu kökten. Mülkün Allah’a ait olduğuna inanmayan, bu gerçeği örten, bunu ısrarla reddeden anlamındadır. Mülkün Allah’a ait olduğu gerçeğini örtmekle kalmaz, ona ortak olmaya kalkarsa buna da ‘müşrik’ diyor Kur’an. Kur’an’da başlıca dört tür keffâret var. Yani bir hatanın örtülmesini sağlayan yaptırım var. Aşağıda geçtiği yerleri veriyorum. Öngörülen yaptırımların altını çizdim. İlki Hacc ile ilgili: “ Ey iman edenler, sizler hac yaparken bir hayvanı dahi öldürmeyin. Kim bir hayvanı kasten öldürürse Kabe’ye sunulacak bir…

Read More

Baha Coşkun İslam ilahiyatına ve İslam şeriatına yönelik eleştiriler İslamiyet’in ilk yıllarına kadar uzanır. Abbasi İmparatorluğu’nun ilahiyat ve şeriatı bir imparatorluk ideolojisi haline getirmesiyle bu eleştiriler artar. Selçuklu ve Osmanlı’da da bu eleştiri güçlü bir gelenektir. Bu kadim eleştiri ile, Osmanlı’nın Birinci Dünya Savaşı’nda yenilmesi üzerine eski Osmanlı topraklarında kurulan irili ufaklı ulus devletlerin milliyetçi/laiklerinin eleştirilerinin hiçbir ortak temeli, vasfı ve amacı yoktur. Türk milliyetçi/laiklerinde, Tunus’tan Irak’a Arap milliyetçi/laiklerinde, Ermeni, Rum, Yahudi milliyetçi/laiklerinde, yani Osmanlı’nın modernleşen her etnisite ve dinden küçük burjuvazisinde ortak olan bu yeni tür eleştiri bazen irrasyonel bir nefret biçimini alır.

Read More

Barış Uzun Bu toprakların, ülke boyunca devinim halindeki sosyal sınıfların değil de, saray çevresi eşraftan bürokrat kadroların bir eğilimi olarak başlayan modernleşme serüveni, bu başlangıcı itibariyle bir tür “suni döllenme” olmuştur. Neticesinde ortaya canlı bir organizma çıkmıştır çıkmasına, ama bu onun başlangıcının tabii değil yapay olduğu gerçeğini değiştirmemiştir. Modernleşme Batı’nın kendi öz deneyimi iken, bizim topraklarımızın yaşamaya cebren zorlandığı bir deneyim, Osmanlı bürokratlarının ve sonra Kemalist kadroların uygulamaya koyduğu bir toplumsal mühendislik projesidir. Marksizm de, bu otoriter modernleşme sürecinin Batı’ya kıyasla geç bir döneminde, cereyanları bu topraklara ulaşan modern bir ideolojidir. Onun toplumsal ve iktisadî çözümlemeleri her ne kadar “evrensel…

Read More

Nurullah Ardıç  ABD’de karanlık bir kişiliğe sahip bir yönetmen ve İslam karşıtı bir grup yapımcının ürettiği, İslam’ın kutsallarına karşı hakaretamiz ve bir o kadar da estetik açıdan kötü film ve sonrasında Müslüman Dünya’nın farklı köşelerinde gösterilen tepkiler (ki bu tepkilerin büyük bölümü barışçıl olduğu halde dünya ve Türkiye medyası genelde şiddet içerenlerine odaklandı), ifade özgürlüğünün sınırları ve İslamofobi (İslam karşıtlığı/düşmanlığı) meselelerini yeniden gündeme getirdi. Son olarak Sevan Nişanyan’ın yine Hz. Peygamber’e hakaret niteliğindeki ifadeleri, yukarıda sözünü ettiğimiz filmin görece daha az yankılandığı ülkemizde aynı sorunun daha da sıcak bir tartışma konusu olmasını sağladı. Hem bu İslamofobik film, hem de Nişanyan’ın…

Read More

Bekir Berat Özipek “Nefret ifadesi”ne veya “nefret suçları”na aykırı görüşlerin insan hakları mahallesinde pek yerinin olmadığının farkındayım. Özellikle de insanların etnik, dinî, siyasî, cinsel ve benzeri “kimlik” özellikleri nedeniyle kolaylıkla hedef haline getirildiği bir dünyada ve ülkede. İnsan Hakları Gündemi Derneği’nde, beraberce hak mücadelesi yürüttüğüm arkadaşım Orhan Kemal Cengiz’le bu konudaki tartışmamızı hatırlıyorum. Ben, “nefreti ifadesi/söylemi” kategorisine ilişkin itiraz ettiğimde o, avukatı olduğu Zirve Davası’ndan örnek vermiş ve bu türden her cinayet öncesinde, kurbanlara yönelik bir ötekileştirme ve hedef gösterme türünden nefret pompalamasının varlığına dikkat çekmişti. “İstisnasız her cinayet öncesinde böyle zehirli bir propaganda var” diyordu Cengiz.

Read More